Translate

11 Aralık 2009 Cuma

10 Aralık: Ayrımcılık Yargılanıyor

“Sorun aynı zamanda Alevilerin, Kürtlerin, gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transseksüellerin, engellilerin, kadınların, Hıristiyanların, Musevilerin, Romanların, HIV pozitiflerin ve eşit şekilde Türklerin, Müslümanların, başörtülülerin ortak sorunudur.”

İnsan Hakları Savunucusu Hakan Ataman, İnsan Hakları Günü için yazdı.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 10 Aralık 1948’de kabul edilmesi nedeniyle her yıl kutlanan İnsan Hakları Günü’nün bu yılki teması, ayrımcılığın önlenmesi. Geçtiğimiz yıl 60. yıldönümü kutlanan bildirgenin, ilk ve en ünlü maddesi “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar “, yapılacak olan etkinliklerle “çeşitliliği kucakla, ayrımcılığı sona erdir” sloganıyla birlikte ele alınacak.

Ana hedeflerinin ayrımcılıktan arınmış bir toplum ve herkesin eşit muamele gördüğü bir dünyanın oluşturulmasına yardım etmek olduğunu belirten BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay’e göre, ayrımcılık dünyanın pek çok yerinde kök salmış, insanı sıkıştıran bir insan hakları problemi. Bu beladan hiçbir ülkenin ayrıcalığı yok. Bu nedenle, ayrımcılığın tasfiye edilmesi, en yüksek düzeyde gerçekleştirilmesi gereken bir görev.

BM İnsan Hakları Komitesi’nin genel yorumunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarını ve Avrupa Birliği’nin yönergelerini birlikte ele aldığımızda “ayrımcılık” terimi, “ayırma, dışlama, kısıtlama veya ırk, renk, engel, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, dil, din, etnik, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum, siyasi veya diğer görüşlere dayalı olarak gerçekleştirilen ve bütün hak ve hürriyetlerin herkes tarafından tanınmasını ve kullanılmasını engelleyecek veya tanınmasını ve kullanılmasını sınırlandıracak muamele” anlamında kullanılıyor. Uluslararası hukuk çerçevesinde ayrımcılık doğrudan ve dolaylı ayrımcılık olarak ikiye ayrılıyor. Ancak sosyal bilimler tarafından tanımlanmış farklı ayrımcılık biçimleri de mevcut. Ayrımcılığın sık bir şekilde önyargılar, damgalama ve kalıp yargılar eşliğinde seyir ettiğini söylemek pek de yanlış olmaz.

Ayrımcılık, insan hakları fikrinin bizzat kendisine bir saldırıdır. Ayrımcılık, sadece sahip oldukları kimlik ya da inançlarından ötürü belli insanların ya da grupların tüm insan haklarını sistematik bir biçimde yok sayar. Ayrımcılık, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ve diğer insan hakları belgelerinde kabul edilip saygın bir yere konulan en temel prensiplerin altını oyar. Bu nedenledir ki, ayrımcılık kendi başına bir insan hakları ihlali olduğu gibi, diğer temel insan hakları ihlallerini de besleyen bir muameledir. Ayrımcılık mağdurla insani bağın kopmasına neden olur. İnsanlıktan çıkarmanın bu yöntemi, eğer mağdur hor görülen sosyal, politik ya da etnik bir gruptan ise daha kolay uygulanır.

2009 Türkiye
Ayrımcılık sorunu Türkiye’de özellikle de Avrupa Birliği süreciyle birlikte sık sık gündeme geldi. En fazla dile getirilen problem, azınlıklar sorunu oldu. Bu konuda raporlar hazırlandı ve hatta hazırlayanların başında parçalandı! Bununla birlikte Türkiye’de ayrımcılık meselesi tek başına bir azınlık sorunu değil. Sorun aynı zamanda Alevilerin, Kürtlerin, gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transseksüellerin, engellilerin, kadınların, Hıristiyanların, Musevilerin, Romanların, HIV pozitiflerin ve eşit şekilde Türklerin, Müslümanların, başörtülülerin ortak sorunudur. Başka bir deyişle Türkiye’nin genel yurttaşlık sorunudur. Yukarıdaki liste daha da uzatılabilir. Çünkü Türkiye’de herkes potansiyel bir ayrımcılık mağdurudur. Çünkü Türkiye’de ayrımcılığın yapılmadığı yegâne istisna, herkesin ayrımcılığa eşit şekilde mazur kalabilecek olmasıdır. Nitekim yakın bir zaman önce, 8 Kasım 2009’da Aleviler ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık için tekrar yürüdüler. Travesti ve transseksüeller, 20 Kasım 2009’da nefret söylemi ve suçlarıyla ilgili etkinlikler düzenledi. Dünya HIV/AIDS’le mücadele günü nedeniyle yaptığı gösteride Pozitif Yaşam Derneği, önyargı ve ayrımcılığı vurguladı. Dünya Engelliler Günü nedeniyle 3 Aralık’ta engelli dernekleri konuyla ilgili etkinliklerine her zaman olduğu gibi ayrımcılık sorununu dahil etti. Sorunun varlığı en nihayetinde devlet tarafından da kabul edildi ve okul müfredatlarına bile girdi. Son olarak hükümetin önce Kürt açılımı, ardından gelen milliyetçi tepkiler üzerine demokratik açılım, o da yetmedi toplumsal bütünleşme ya da toplumsal birlik projesi olarak başlattığı süreç, ayrımcılık sorununun daha da görünür bir şekilde tartışılmasına yol açtı. Tartışmaların sonucu umarım hayırlı bir şekilde sonuçlanır. Ancak İzmir, Çanakkale ve diğer illerde ardı ardına meydana gelen olayların eşit şekilde görünür ve ürkütücü olduğunu da hemen belirtmek gerekir.

Dünyada ve Türkiye’de ayrımcılık halleri böyleyken, 10 Aralık 2009’da dünyanın dört bir yanından gelen öğrenciler, Güney Afrika Pretoria Üniversitesi’nde hayali bir uluslararası insan hakları mahkemesi kurarak ayrımcılığı yargılayacaklar. Aslında daha çok tartışacaklar. Dünya İnsan Haklarını Tartışma Mahkemesi’nde bir araya gelen öğrencilere BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay ve diğer uluslararası mahkemelerin yargıçları, BM insan hakları uzmanları ve diğer bölgesel insan hakları mekanizmalarından uzmanlar eşlik edecek. Alınacak kararın sonucunu ben de merakla bekliyorum. Umarım vicdanımızın sesi olur ve tüm dünyada yankı bulur.

HAKAN ATAMAN: İnsan Hakları Savunucusu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder