Translate

13 Aralık 2011 Salı

“Bir travestiyle ne işim olur?”
13 Aralık 2011
Haber: Kaos GL

MorEl LGBTT aktivisti bir kadının uğradığı saldırı sonucu suç duyurusunda bulunmasıyla açılan davanın ilk duruşması 13 Aralık Salı günü sabah 9.30’da Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Davayı LGBT ve Kadın örgütleri izledi.
MorEl LGBTT aktivisti bir kadının uğradığı saldırı sonucu suç duyurusunda bulunmasıyla açılan davanın ilk duruşmasında sanık R.A. suçlamaları kabul etmedi ve suçlamalara “Bir travestiyle ne işim olur?” diyerek tepki gösterdi.
Davayı izlemek üzere Eskişehir’de bulunan Kaos GL’denSeçin Varol, “Davalı bu davada tutuksuz yargılanmakta ancak başka bir davadan şu anda tutuklu bulunmakta, Şubat ayına kadar cezası var, arkadaşımızı ölümle tehdit ediyor, başka zarar verdiği kişiler de var ama onlar korktukları için şikayetçi olmaktan vazgeçmişler” dedi.
MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu’ndan Ozan Gezmiş kaosgl.org’a şu açıklamalarda bulunmuştu:
"Arkadaşımızın maruz kaldığı taciz ve tecavüz, trans kadınlara yönelik şiddetin Eskişehir’de en görünür hali oldu. Tecavüzcü şahsın bu ilk ve son saldırısı değil. Daha öncesinde bir çok eşcinsel ve trans bireye Eskişehir’de saldırılarda bulunmuş, şantaj ve tehditle korkutmuş, saldırganın kimliği çok uzun bir zamandır bilinmesine rağmen kişiler şikayetçi olmadığı için bir şey yapılamıyordu. Son yaşanan olaydan sonra şikayetçi olunmasıyla aslında tüm bu şiddet de görünür oldu. Bu nedenle herkesin desteği çok önemli. Bu basit bir dava değil, hayatın her alanında şiddetle mücadele eden tüm LGBT bireylerin ’artık yeter!’ diye haykırdıkları, onurlu bir yaşam davası."
Dava adli tıp raporlarının beklenmesi ve davalının bir başka dosyasının incelenmesi gerekçesiyle 29 Mart 2012’ye ertelendi. 
Davada MorEl, Kaos GL ve Pembe Hayat ile birlikte kadın hakları ve insan hakları örgütlerinden temsilciler de hazır bulundu.


Fotoğraflar: Seçin Varol



11 Aralık 2011 Pazar

Vicdanın Bedeli Ne Kadardır?


Yazı: Ozan Gezmiş/ Kaos GL
22 Kasım 2011

Vicdani ret kavramı ile kuşkusuz yeni tanışmıyoruz ancak birdenbire ülke gündemine oturmasını ve aynı hızla da gündemden düşürülmeye çalışılmasını benzer bir şaşkınlıkla izler hale geldik. Gündemlerin suniliğinde arada heba edilemeyecek kadar önemli bir konu hiç şüphesiz vicdani ret…
 
Vicdani ret kavramını genel olarak dini, ahlaki ya da politik nedenlerle “zorunlu askerlik hizmeti”ni reddetme durumu olarak tarif edebiliriz. Kadın ya da erkek olmanızın askerliği ve onunla ilişkilenen kurumları reddetmenizde bir engel teşkil etmediğini de belirtmek gerek. Zira kadın vicdani retçilerden biri olan Özlem Mollamehmetoğlu 2007 yılında reddini açıklarken “Elimin hamuruyla doğaya ve insanlığa karşı işlenen tüm suçlara ortak olmayı reddediyorum*” ifadesini kullanmıştı.
 
Bundan hemen hemen iki yıl önce zorunlu askerlik “görevi”ni yerine getirmiş biri olarak vicdani ret konusunda boynumun bükük olduğunu söylemeliyim ancak militarizmin her yönden kuşattığı hayatımı bu cendereden çıkartmak için vicdanım reddetmesine rağmen askere gittim. Birçok açıdan “şanslı” denebilecek bir askerlik yapmış olmama rağmen teslimiyet hissi hala içimden çıkartamadığım bir ağırlık…
 
Kışladan içeriye adımımı attığımda soluğumun kesildiğini hiç unutmuyorum. Sorgulamalarıma, gel gitlere, kafa karışıklıklarıma rağmen askerliğin benim için somutlaştığı o an tam bir boğulma anıydı. Artık “içeride” idim. Hayatımda hiç var olmayan bir kavramla tanışmıştım: içeri ve dışarı…
 
Her şeyin muazzam bir süratle gerçekleştiği ve durup soluklanmaya fırsat bulamadığım maraton başlamıştı. İnsandan çok tutsaktım artık. Bir suçum vardı ve ceza çekiyordum sanki ama suçumuz neydi, bu neyin cezasıydı, diyetiydi bilen hatta sorgulama cesareti duyan kimse yoktu. Kalabalık fobisi olmayan ben aynı üniformalı yüzlerce adamla birlikte şimdi daha çok korkuyor ve adeta boğuluyordum. İlk haftamda bir gün sabah kahvaltısı sırasında “ölüm” korkusuyla panik atak krizi geçirirken anladım aslında buradan çıkmak sandığımdan da zor olacaktı...
 
Kaçmak için çok plan yaptım, komutanıma gidip eşcinselim ben demeyi de düşündüm ama hep engelledim kendimi çünkü içeriden sağ çıkmak, çıkabilmek artık hayatta ki tek arzumdu. Zaman geçti, ben uyuştum ve kanıksadım sonra birçok şeyi ve “sağ” çıktım içeriden bir sene sonra nihayet…
 
Bunları yazmaktaki amacım aslında kimseyi daha çok korkutmak değil sadece nasıl ve ne türlü olursa olsun zorunlu askerliğin suçu belli olmayan bir ceza olduğunu anlatmak. Hukukun en meşhur kaidesi olan suçsuz ceza olmaz anlayışı içine olası ölümün girdiği yerde “dışarı”da kalıyor ve içeriden sağ çıksanız bile anılarınızda yaşıyor; “ölüm” ve “korku”
 
Bugün bedelli askerlik konusunda Başbakan açıklama yapacak ve kimlerin ne kadar parayla askerlikten kurtulacağını kamuoyuna duyuracak, ancak zorunlu askerlik devam edecek diyecek. Ölüm korkusuyla bir hayat bedelini ödeyenler hariç her erkeğe zorunludur diyecek, diyecek ama ya vicdanın bedeli? Onu da açıklayacak mı dersiniz?
 
Elimin hamuruyla reddediyorum! : http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=1177   


29 Kasım 2011 Salı




POZİTİF BAK!
HIV VE AIDS HEPİMİZİ İLGİLENDİRİR.

                        
HIV / AIDS Değil, Önyargı Öldürür!

Merhaba MorEl Dostları :) 

1 Aralık Dünya AIDS Günü yaklaşıyor. Eskişehir'den; Kızılay, Gönüllü Toplum Hizmetler Kulübü, MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Deneyimsel Eğitim Merkezi, Gençlik Danışma Birimi, Kent Konseyi Gençlik Meclisi gibi örgütlerin katkılarıyla bir dizi etkinlik yapılacaktır. 

                                                
                                      “Erken Tanı Hayat Kurtarır! Korku Değil, Bilmek Seni Yaşatır!”

Erken teşhis, korunma, HIV/AIDS'le yaşama, önyargılar, bulaş yolları gibi konularda bilgilenmek için, gün boyunca açık olacak standlarımıza ve yapılacak etkinliklerimize herkesleri davet ediyoruz. Kondom ve Up & Down'da yapılacak HIV Party ücretsiz girişler için biletleri standlarımıza gelerek alabilirsiz :)

*PARTİ BİLETLERİNİ STANDLARIMIZDAN ALABİLİRSİNİZ!

1 Aralık Program:

      10:00 – 15:30 saatleri arasında Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü ve Tepebaşı Gençlik Merkezi’nde standımız açık olacaktır. Üreme Sağlığı konusunda uzman arkadaşlarımızdan bilgi ve broşür alabileceksiniz.

      10:00 – 17:30 saatleri arasında Espark, Kanatlı ve Adalar’da standımız açık olacaktır. Üreme Sağlığı konusunda uzman arkadaşlarımızdan bilgi, broşür ve kondom alabileceksiniz.
  
      16:00 – Hamamyolu YKM’nin önünde yapılacak olan basın açıklamasından sonra Adalar’a yürüyüş gerçekleştirilecektir.

      18:00 – Espark’ın 222 yönünde, gökyüzüne kırmızı fener uçurma eylemi yapılacaktır.
  
      19:00 – Kent Konseyi salonunda ‘Philedelphia’ film gösterimi olacaktır.

      22:30 – Up&Down’da HIV Party (90s, 80s) olacaktır.
      
       *PARTİ BİLETLERİNİ STANDLARIMIZDAN ALABİLİRSİNİZ!









MorEl Kadınları Gökkuşağı Renkleriyle Sokaktaydı!



25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele günü dolayısıyla bir araya gelen kadınlar, kadın cinayetleri son buluncaya kadar mücadele sözü verdi.


Eskişehir Kadın Platformu, kadın cinayetlerine karşı yürüttükleri kampanyayı 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü’nde de devam ettirdi.

Yediler Parkında buluşan kadınlar, Hamam yolundan Adalar Migros önüne kadar sloganlarıyla yürüdüler.

EDKP (Eskişehir Demokratik Kadın Platformu) üyesi Gül Demir grup adına açıklamasında ise şunları söyledi: 

Diktatörlüğe karşı mücadele veren Mirabell kardeşler Dominik Cumhuriyeti’nde, 51 yıl önce bugün arabalarından zorla indirildi, tecavüze uğradı ve işkence ile öldürüldü. Kelebeklerin bedeni bir uçurum kenarında bulunduğundan beri 25 Kasım kadına yönelik şiddetle mücadele günü olageldi.

51 yıl sonra bugün biz kadınların hayatları hala uçurum kenarında!

Ataerkil sistemin kadını sömüren, ezen tarihi, kadına yönelik şiddetin de tarihi aynı zamanda!”

Açıklamada, sığınmaevlerinin yetersizliğine dikkat çekilirken, trans kadın cinayetlerinin de arttığı, eşcinsellere yönelik nefret cinayetlerinde "haksız tahrik" indirimi uygulandığı ifade edildi.

“Erkek Vuruyor Devlet Koruyor, Biji Biratiye Gelan, Trans Cinayetleri Politiktir, Susma Haykır Lezbiyenler Vardır, Kadın Düşmanı AKP, Kadının Beyanı Esastır, Kadınlar Savaş İstemiyor” sloganlarıyla süren yürüyüş, basın açıklamasından sonra sona erdi.


Eskişehir Demokratik Kadın Platformu’nun “Yasta Değil İsyandayız,Tüm Kadın Cinayetlerinin Hesabını Soracağız!” başlıklı basın açıklamasının tam metni:

Erkek egemen sistem  kadın bedeni, kimliği üzerinde kurduğu baskı ve kadın sömürüsü sayesinde binlerce yıldır hala ayakta, kapitalist sistemle işbirliği sayesinde gün be gün güçleniyor.

Ev içinde babamızdan, ağabeyimizden, kendi isteğimizle ya da zorla evlendiğimiz erkeklerden, sokakta, toplu taşıma araçlarında, kampüste, kız çocuğunun gece dışarıda işi ne denilerek kapatıldığımız yurtlarda, kadından akademisyen olmaz denilerek üniversitelerde, cam tavanların yükseldiği ofislerimizde, sınıfta, sıralarımızda bazen öğretmenlerimiz tarafından, bekaretin sorgulandığı jinekoloji muayenehanelerde doktorlardan, ses çıkardığımızda polislerden şiddet görüyoruz an be an.

Giydiklerimiz, cinsel kimliğimiz, cinsel yönelimimiz, sokakta bulunduğumuz saat, kiminle olduğumuz, boşanmak istememiz, çalışma isteğimiz, tuzluğu istememiz öldürülmemiz için bahane olabiliyor!
Mirabell kardeşleri de Ayşe Paşalıyı da, Pippa Bacca’yı da, Sevim Zarif’i de, Münevver Karabulut’u da, Öznur Uluişden’i de öldüren erkekti! N.Ç'ye tecavüz edenler erkekti!
Dövülen, taciz, tecavüz edilen, katledilen kadınlar... Dövizlerimize taşıdığımız yüzler gün be gün artarken yargı haksız tahrik indirimleri ile kuşa çevrilen cezalarla erkek katilin sırtını sıvazlıyor, medya onları haklı çıkarmak için hikâyeler uyduruyor.
Erkeklerin öldürdüğü kadınların sayısının son 7 yılda %1400 arttığını adaletsizliğin en büyük neferi olan adalet bakanlığının verilerinden öğreniyoruz..!
İçinde bulunduğumuz 2011'in ilk sekiz ayında erkekler 179 kadını öldürdü, 71 kadına tecavüz etti. İstatistiklere göre Türkiye’de her 10 kadından 4ü fiziksel ve cinsel şiddete uğruyor. Şiddete maruz kalan kadınların %48 i ise bunu kimseye söyleyemiyor.
Erkek tüm bu şiddetin, vahşetin baş öznesi, devlet ve yargının tüm bunlara tavrı ne pekiyi?
Kadının birey olarak sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşamasının devlet tarafından anayasal olarak güvence altında olması yalnızca kağıt üstünde kalıyor!
Devlet ve yargı şiddet görenin değil, şiddeti uygulayanın yanında. Cezalandırmak bir yana, bütün yargı kurumları yalnızca katilleri değil tecavüzcüleri de türlü türlü gerekçelerle koruyor. Yargıtay 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç.'nin tecavüzlere rızası bulunduğu ve her  şeyin farkında olduğu gerekçesiyle tecavüzcülere en alt sınırdan ceza veriyor!  Davada tecavüzcülere 1 ile 4 yıl ceza verilen davacı 2 kadına iffetsiz yaşam sürdükleri gerekçesiyle 9 yıl hapis cezası veriliyor. Tecavüzün kendisini ''iffetsizlik'' ten saymayan yargı, diğer kadınları iffetsiz bulabiliyor. Yargı da toplum gibi namus, iffet gibi kavramları kadın bedeni üzerinden şekillendiriyor. Tecavüz kurbanlarıyla kendini aynı kefeye koymaya çalışan yargıtay hakimi, kendini mağdur ilan ediyor; "ben de N. Ö.'yüm" diyebiliyor. Evet, siz tarihe geçecek olan bu cezayı vererek, tecavüz faillerini koruyan hâkim N. Ö. sünüz, ama adınızı kısaltmak suçunuzu unutturamaz Nadir Özsoy! Hâkimler ve Savcılar Yüksek  Kurulu toplantılarında kadınların mücadeleleri sonucunda kaldırılan  "mağdurun tecavüzcüsüyle evlendirilmesi"ni içeren 434. madde konuşuluyor. Gerekçe olarak ise işlerin azaltılması gösteriliyor. Adli tıp kurumu tecavüz durumunda başvuranları aylarca, yıllarca bekletiyor, daha sonra kadının tecavüzden, tacizden etkilenmediğini söyleyerek, yine erkeği koruyor.
Adalet bakanlığı, tüm yargı organları, polis, aile ve sosyal politikalar bakanlığı, kadınların yaşadığı tüm taciz, tecavüz ve cinayetlerde erkeğin suç ortağı konumundadır. Elimizde Kadının Beyanı esastır ilkesi, anayasal güvence altında alınana kadar tüm erkeklerin ve suç ortağı sistemin karşısında mücadelemizi sürdüreceğiz.
Erkeklerin binlerce yıldır sürdükleri şiddetin belki en görünür hali savaşlar! Kadınlar bir yandan militarizmin altında ezilirken, bir yandan erkek şiddetine maruz kalıyorlar. Türkiye'de Kürt kadınları erkek egemen sistemin ve yıllardır süren savaşın yarattığı şiddet ve korku ortamında yaşamaya çalışıyorlar! Kürt kadınları yaşadıkları topraklardan zorla göç ettirildiler, anadillerini konuşamadılar, eğitim imkanlarından yoksun bırakıldılar, etnik kimlikleri yüzünden aşağılandılar,  temsilcileri topluca hapsedilirken, dışarıda kalan  BDP'li kadın milletvekillerine 'taş kalpli caniler' diyen başbakan Kürt kadınlarının tüm acılarını görmezden gelebilir, ama biz unutmayacağız!
Akademi birçok kadın için kurtuluş hayali gibi görünse de ne kurtarılmış kadınların ne de iktidarından sıyrılmış erkeklerin mekânı! Kadınlar kampus içinde de şiddetin her türlüsüne maruz kalıyorlar, başvurabilecekleri birim bulamıyorlar. Başvurduklarında ya beyanları esas alınmıyor ya da yaşadıkları şey örtbas edilmeye çalışılıyor. Kampuste şiddet, taciz durumunda kayıp olan özel güvenlik personeli politik kadınları göz hapsinde tutuyor, psikolojik baskı altında tutmaya çalışıyor.

Türkiye'de her gün 3 kadın öldürülürken, iktidar bizim için kadın ailenin bir parçasıdır, aile sevginin geliştiği yerdir diyor. Erkeklerin sevgisinin öldürdüğü kadınlara dair haberleri medya ''bir kadın cinayeti daha..'' diye başlayarak sunuyor mukterin tarafını tutuyor.taciz, tecavüz haberlerini hikayeleştiriyor ve toplumun gerçeklik algısıyla oynuyor. Medya insan hakları ihlallerini ortaya çıkarmak şöyle dursun, erkek yargı ve devletin alenen piyonu durumundadır.

Kapitalizmin krizler döneminde kadınlar için istihdam daha düşük ücretler, güvencesiz çalışma ve bakım emeğinin bütün yükünü üstlenerek çalışma oluyor. Patriyarkal kapitalizm ev eksenli çalışmayı mahalle, kasaba küçük kent ölçeğinde örgütlüyor ve böylelikle az gelişmiş ülkelerdeki ucuz, esnek ve güvencesiz kadın emeğini iş gücü piyasasına dahil ediyor. Öte yandan serbest bölgelerde, hizmet sektörünün en alt basamaklarında ve uluslararası ölçekte örgütlenmiş olan fuhuş sektöründe çalışan kadınlar ise, aileden özgürleşirken kendilerini güvensiz, güvencesiz, şiddet ve aşağılanmayla örülü bir yaşamın içinde buluyorlar. Kısacası, kadınların büyük çoğunluğu için, kapitalizmin günümüzdeki neoliberal politikaları daha çok şiddet, daha çok karşılıksız ev ve bakım emeği, aileye ve kocaya daha çok bağımlılık anlamına geliyor.

Son 10 yıl içerisinde her anlamda geliştiği ve 3. Dünya devleti olmaktan çıktığı, sıklıkla beyan edilen Türkiye'de, 2023 vizyonu dünya markası sloganı henüz gündemdeyken, kadınların talepleri görmezden gelinmeye devam ediyor. Talep ettiğimiz Kadın bakanlığı kurulmazken aileden ve kadın'dan sorumlu devlet
bakanlığı kaldırılarak yerine  aile ve sosyal politikalar bakanlığı kuruldu. Artık bakanlıklar içinde kadının adı yok! Başbakan kadın'ı aileden ayırmıyoruz tavrı, Aile ve Sosyal politikalar bakanlığının politikalarına da yansıyor. Bakanlık kadına yönelik erkek şiddetini, aile içi şiddet olarak tanımlayarak ailede şiddeti erkeğin uyguladığı gerçeğinin üstünü devlet eliyle örtüyor. Kadına yönelik baskının bir devlet politikası şeklinde uygulandığını başbakanın 3 çocuk doğurun söylemiyle kadın bedeni ve doğurganlığı üzerine denetim kurma isteğini açığa vuruyor. Muktedirin ve onun bakanlığının kadına yönelik şiddet vakalarının çoğunluğuna sessiz kalması, devlet erkanının kadını korumak bir yana erkek şiddetini teşvik edişinin kadına yönelik şiddet vakalarının artışındaki payı büyük.

 Türkiye'de kadın cinayetleri her geçen gün artarken, hem sayısı hem de verdikleri hizmetler yetersiz olan sığınmaevleri, kadınların can güvenliğini sağlayamıyor. Türkiye’de toplam sığınma evi sayısı sadece 79 ve bunlarda fiziksel koşullar, düzenli psikolojik destek ve sığınmaevi sonrası hayatları için yasal ve sosyal rehberlik yetersizdir.Her 7500 nüfusa 1 sığınma evi taahüt eden hükümetin samimiyeti ortada!
 
 Devlet ve yargının erkeğin yanında yer alışı, bakanlıktan adımızın çıkarılması, yaşadığımız fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddet hiçbirini kelimesini sildim!  gücümüz yettiğince haykırmamıza engelleyemeyecek. Kadının beyanı esas alınana, bedenimiz, kimliğimiz üzerindeki baskı kalkana kadar, en çok kadınları ezen kirli savaş son buluncaya kadar sokaklarda olacağız!. Dayanışmayla her gün güçlenerek, erkek şiddetine karşı mücadele etmeyi sürdüreceğiz!

Eskişehir Demokratik Kadın Platformu

Fotoğraflar: Ozan Gezmiş / Eskişehir


24 Kasım 2011 Perşembe

MorEl Eyleme Çağırıyor!



Merhaba MorEl Dostları;
 
Yarın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü!
 
Eskişehir Demokratik Kadın Platformu'nun bileşeni olan MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu kadınları, yarın Yediler Parkı'nda başlayıp Adalar'da son bulacak yürüyüşe tüm kadınları davet etmektedir.
 
Tacavüz, şiddet, nefret ve taciz suçlarına karşı ses çıkarmak için tüm lezbiyen, biseksüel ve trans kadınları aramızda görmek bize güç katacaktır.
 


Tarih: 25 Kasım Cuma
Yer: Hamamyolu Yediler Parkı
Saat: 18:00

21 Ekim 2011 Cuma


MorEL Haftasonu Etkinliği//Önce Brunch Sonra Kavramlar Atölyesi!

MorEL Eskişehir LGBTT Oluşumu Haftasonu etkinliklerinde bu pazar;

Saat 13:oo'te: Pazar gününün verdiği o dolu dizgin neşeyle hep birlikte brunch yapıyoruz.Çaylarımızı içip,dolu dolu kahvaltı tabaklarımızı yerken bir güzel sohbet edip stres atıyoruz:)

Kahvaltımızdan hemen sonra;

Saat 16:oo'da:Neşemizi tamamlıyan ve pazar sohbetimize eşcinsel,biseksüel ve trans birey kavramlarımıza farklı bir boyut kazandıran Kavramlar Atölyemizi gerçekleştireceğiz...Atölye sırasında okunacak/dağıtılacak makale üzerine güzel bir sohbet gerçekleştireceğiz:)


Tabi bunlar için seninde desteğine ihtiyacımız var,unutma Eskişehir'de ne yalnız ne de yanlışsın!

MorEL Eskişehir LGBTT Oluşumu seni bu haftasonu güzel bir etkinliğe davet ediyor:)
----------------------------------------------------------

Adresler:
Saat 13:oo'da yapılacak brunch için;
Varuna Gezgin Cafe Del Mundo
Adresi:
İsmet İnönü caddesi, Siloönü Sokak. No:3 Donas karşısında
Hoşnudiye, Eskişehir
Telefon:
222 2209490
Web:
http://www.varunagezgin.com/


Saat 16:oo'da yapılacak Kavramlar Atölyesi için;

Tepebaşı Gençlik Merkezi ( TGM )

ÜNİVERSİTE CADDESİ ÜZERİNDEKİ ALBATROS OTEL'İN HEMEN ALTI...

-------------------------------------------
Detaylar MorEL Facebook,Twitter ve Friendfeed sayfalarında:)


19 Ekim 2011 Çarşamba

MorEL BLOG yeni arayüzü ile tekrar yayında!

MorEL BLOG sade arayüzü,ulaşılabilir tuşları ile sosyal ağlara ulaşabilme ve mobil cihazlardan MorEL Blog'u okuyabilme gibi yeni özellikleriyle tekrar yayında...


Şimdi hemen Apple Iphone Apps uygulamasını aç,kamerana aşağıdaki chartsı göster!Gökkuşağı haberleri senle birlikte heryere gelsin:)


9 Ekim 2011 Pazar




Sevgili Arkadaşlar...

Bugün(9 Ekim)  günü Eskişehir MorEl LGBTT Oluşumu yeni dönemin Tanışma etkinliği TOPLANIYORUZ!*'u seninde desteğinle gerçekleştirdik!

25 Kişilik bir grupla tanışma etkinlikleri gerçekleştirip,ertesinde sorunlarımızı paylaştık!

Bugün ki etkinliğimize katılımlarından dolayı Eskişehir MorEl LGBTT Oluşumu sana teşekkürlerini sunar,bir sonraki etkinliğinde seni tekrar aramızda görmek isteriz...



6 Ekim 2011 Perşembe

Hey Biz Toplanıyoruz!*



Eskişehir'de Anadolu Üniversitesi ve Osmangazi Üniversitesi'nin açılmasıyla Eskişehir'de yeni dönem başladı!

Eğer sende Eskişehirde kendini yanlız veya yanlış hissediyorsan,yeni arkadaşlar ve yeni ortamları tanımak istiyorsan;
lgbtt(lezbiyen,gey,biseksüel,travesti ve transeksüel) alanında birşeyler yapmak ya da neler olup bittiğini bilmek istiyorsan biz buradayız!

O zaman seni 9 Ekim 2011 pazar günü saat 15:oo'te Eskişehir STGM(Sivil Toplum Geliştirme Merkezi)'ne bekliyoruz!:)


Detaylardan haberdar olmak içinde:

Facebook,Twitter ve Friendfeed sayfamızdan takip edebilirsin:)

Not:Toplantımızın facebook etkinlik sayfasıdır.


17 Nisan 2011 Pazar

Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu Kuruldu

Ayrımcılık Yasa taslağından "cinsel kimlik" ibaresinin çıkartılması sonrasında bir araya gelen LGBT dernek ve oluşumlar "Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu"nu oluşturdular. Koalisyon üyeleri bugün (15 Nisan)Ankara'da, Pembe Hayat Derneği'nde  taleplerini bildiren bir basın toplantısı düzenledi.

Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurumu Yasa Tasarısıdan” cinsel kimlik” ibaresinin çıkartılması sonrasında, 7 Mart 2011’de Ankara’da ve 18-19 Mart’ta Diyarbakır’da bir araya gelen, Hevjin Diyarbakir LGBTT Oluşumu, İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği,  Kadın Kapısı Derneği, Kaos GL Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği, Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği, MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği, Voltrans Trans Erkek Oluşumu Yasa Tasarısı’nın “Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 3. Maddesi’nde yer alan ayrımcılık yapılamayacak zeminler arasına “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ibarelerinin eklenmesi amacı ile birlikte çalışmaya karar vererek Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu’nu oluşturdu.


Yapılan basın açıklamasının tam metni şöyle:

"Türkiyeli lezbiyen, gey, biseksüel ve trans dernek ve oluşumlarından oluşan Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Koalisyonu’nu oluşturan örgütlerin daimi olarak mücadele ettiği,


1.       Türk Ceza Kanunu'nun "Ayrımcılık" başlıklı 122. Maddesi'nde ayırım gözetilmeyecek zeminler arasına "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği" ifadelerinin eklenmesi.


2.       Nefret suçları ile ilgili mevzuat çalışmasının bir an önce gerçekleştirilerek lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireylere yönelik nefret suçlarına karşı gerekli cezai önlemlerin alınması; "ağır tahrik" indirimlerinin nefret suçları sonrası uygulanamayacağına dair düzenlemenin yasada yapılması.


3.       T.C. Anayasası, Türk Ceza Kanunu, Medeni Kanun, Kabahatler Kanunu gibi kanunlar ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında uygulanan yönetmeliklere dahil olan "genel ahlak", "kamu ahlakı", "müstehcenlik", "yüz kızartıcı suçlar" gibi muğlak ifadelerin mevzuattan çıkarılması ya da lezbiyen, gey, biseksüel, trans bireylerin aleyhine yorumlanamayacak şekilde yeniden düzenlenmesi.


4.       Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne EK 12. Protokol'ün T.C.Hükümeti tarafından onaylanması.


5.       LGBT bireylerin maruz kaldıkları nefret suçları, ayrımcılık, polis şiddeti gibi hak ihlalleri sonrası soruşturma ve kovuşturma evresinde mağdurların mağduriyetlerini artıran kolluk kuvvetlerinin ve adli birimlerin ayırımcı ve/veya önyargılı tutumlarını bertaraf edecek önlemlerin alınması.


6.       TSK'nın Sağlık Yeteneği Yönetmeliği'nde eşcinsellik ya da transeksüelliğin "[ileri derecede] psikoseksüel bozukluk" olarak nitelendirilmesinin ve askerlikten muaf tutulma sürecinde eşcinsel, biseksüel ya da trans bireylerin maruz kaldıkları onur ve haysiyet kırıcı uygulamaların bertaraf edilmesi.


7.       Eğitim, istihdam ve sağlık kamu ve özel kurum ve kuruluşları ile hizmetlere erişim alanlarında LGBT bireylerin yaşadıkları hak ihlallerini bertaraf edecek toplumsal ve kurumsal eğitim programlarının devletin pozitif yükümlülüğü olarak uygulanması ve takip edilmesi.


Taleplerimiz ile, özelde


1.       T.C. Anayasası'nın "Kanun Önünde Eşitlik" başlıklı 10. Maddesi'ndeki ayırım gözetilmeyecek zeminler arasına "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği" ifadelerinin eklenmesi.


2.       Hükümet tarafından hazırlanan Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurumu Yasa Tasarısı'nın "Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı" başlıklı 3. Maddesi'nde yer alan ayırım yapılamayacak zeminler arasına "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği" ifadelerinin eklenmesine


3.       Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı'nın "Ayrımcılık Yasağı" başlıklı 4. Maddesi'nde belirtilen ayırım yapılamayacak zeminler arasına "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği" ifadelerinin eklenmesine yönelik kampanya çalışmamızı başlatmış bulunuyoruz."

Fotoğraflar: Öykü Su   -   Haber: Kaos GL / Barış Sulu

6 Nisan 2011 Çarşamba

Ailenizde eşcinsel, biseksüel, travesti veya transseksüel biri mi var?

CETAD (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği)  terapistleri aşağıdaki illerde düzenli olarak bilgilendirme ve destek toplantıları yapmaktadır.

Çocuğunun, kardeşinin veya herhangi bir akrabasının eşcinsel, biseksüel, travesti veya transseksüel(LGBTT) olduğunu öğrenen ve bu konu hakkında konuşmak isteyen herkesi bekliyoruz.
NOT: Toplantılar SADECE LGBTT bireylerin ailelerine açıktır. Toplantılara katılım ÜCRETSİZ'dir.

ESKİŞEHİR

Her ayın ilk Perşembe günü 17:30’da
(Önümüzdeki ilk toplantı 7 Nisan 2011'de)

Osmangazi Üniversitesi Psikiyatri Kliniği’nde

Katılım için lütfen 0 541 485 36 23 nolu telefondan Atılım’ı arayınız.


ANKARA

Her ayın ilk Salı günü 19:00’da

Türkiye Psikiyatri Derneği Ankara Genel Merkezi’nde

Katılım için lütfen 0 554 465 57 29 nolu telefondan Kemal'i veya 0 537 820 37 68 nolu telefondan Seçin’i arayınız.

İSTANBUL

Her ayın ilk Perşembe günü 17:30’da

Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği’nde

Katılım için lütfen 0 532 595 34 98 nolu telefondan Metehan’ı arayınız.


İZMİR

Her ayın ilk Çarşamba günü 18:30’da

Türkiye Psikiyatri Derneği İzmir Şubesi’nde

Katılım için lütfen 0 506 332 32 76 nolu telefondan Ezgi’yi arayınız.


MorEL’in Morali Yerinde!


Haber: Damla Gülmez / Kaos GL

6. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’nın Eskişehir ayağında şehirdeki LGBT hareketin nabzını yokladık ve arkadaşlarımızla MorEL’in dününü bugününü ve yarınını konuştuk. Durum şu ki bu sene 5. yaşını kutlayan MorEL’in morali yerinde…

Eskişehir diğer örgütlendiğimiz illere nazaran çok farklı dinamikleri olan bir şehir. Ancak nüfusun büyük bir çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu bu şehirde, LGBT hareketin tarihçesine ulaşmak biraz sorunlu. Çünkü hareketin başını çeken arkadaşlar da öğrenci ve okulları bittiğinde de şehre ve şehirdeki harekete veda etmek durumunda kalıyorlar.

26 Mart’ta gerçekleşen Homofobi Karşıtı Buluşma ve MorEL’in 5. yıl etkinliklerinin ilk oturumunda “Kampusta Homofobi”yi konuştuk ve İstanbul, Ankara, İzmir’den gelen arkadaşlarımız bize kampus deneyimlerini aktardılar. Bu oturumda MorEL’den Ozan da kısaca örgütlerinin oluşum sürecinden bahsetti.

Aslında Eskişehir’de LGBT hareket 2000-2004 yılları arasında LeGaTo’nun örgütlenmesi ve etkinlikler yapması ile filizleniyor. Ancak bu tarihlerde olan bitene dair bir yazılı sözlü belgeye ulaşmak mümkün değil. (Belki bu yazıyı okuyan bir arkadaşımız o yıllardaki deneyimlerini bizlerle paylaşır – ne güzel olur) MorEL ise ilk örgütlenme deneyimlerini 2006 yılında Anadolu Üniversitesi’nde yaptığı çalışmalar ile başlatıyor ve 30 Mart 2007 günü “MorEL Eskişehir LGBTT Oluşumu” adını alıyor.

Anadolu Üniversitesi’nde eş zamanlı olarak hareketi destekleyen bir diğer oluşum da Eskişehir Demokratik Kadın Platformu (EDKP). Bu süreçteki MorEL aktivistlerinden Pelin Dutlu, “Eskişehir yerelinde kadınların yaşadıkları problemleri, olumsuzlukları, şiddeti, ikinci sınıf insan muamelesi görmeleri gibi bir çok başlıkta dayanışma kurmak, güçlenmek ve bir araya gelmek amacıyla oluşturulan bir platform” olarak tanımlıyor EDKP’yi. Ve şöyle devam ediyor: “Son yıllarda MorEL'in varlığıyla da beraber platform içinde lezbiyenlerin, biseksüel ve trans kadınların görünürlüğü arttı. Her ildeki platformlarda yaşandığı gibi heteroseksüel kadınların LGBTT içindeki kadınlara alışma süreçlerindeki problemleri bizler de yaşadık. Ama karşılıklı birbirini anlama gayretinden ve bir arada durmanın öneminden kaynaklı olarak bu süreçlerde çok zorlanmadık. Yereldeki bütün işlerde yan yana durduk. EDKP'nin varlığı MorEL'i güçlendirirken, MorEL'in varlığı da platformun kapsamını genişleterek birçok alana değinmesinde de yardımcı oldu.”

Okulda örgütlenmenin belli bir ivme ile devam ettiği günlerde Anadolu Üniversitesi Kampusu içerisinde LGBT içerikli internet sitelerine ulaşımın engellenmesi ile birdenbire ortak bir tepki oluşturan LGBT bireyler, bu vesile ile ilk kez okul yönetimi ile diyaloga giriyorlar ve sonraki süreçte bahar şenliklerinde açtıkları stant ile kampusta yoğun bir ilgiyle karşılanıyorlar. Şenlikte açılan stantların çevresinde bekleyen güvenlik görevlilerinin amacının standı ve oradaki örgütlü arkadaşlarımızı korumak olduğunu söyleyen okul yönetimi ilerleyen zamanlarda okulda afişleme yapılmasını da engellemeye başlıyor. Korsan afişlemeler, okuldaki topluluklarla ortak etkinlikler ile geçen aktif bir kampus örgütlülüğü sürecinin ardından yaşanan diğer sorunlarla MorEL bir yorgunluk ve bıkkınlık dönemine giriyor. Sonraki süreçte ise örgütlülüğü yerelde devam ettirme kararı alınıyor.

Öğrenci sorunlarının konuşulduğu 26 Mart “Kampusta Homofobi” etkinliğinin üniversitede yapılmamış olmasından dolayı eksikliliklerini dillendiren Ozan, yapılan etkinliği şu şekilde değerlendirdi: “Bizler MorEL Eskişehir olarak kampuslarda örgütlülük anlamında eksikliyiz. Yapılan etkinlikte konuşmacı arkadaşlarımızın kampuslardaki örgütlülük deneyimlerini dinledik. “Kampusta Homofobi” Eskişehir’deki üniversite örgütlenmesine önayak olması adına düzenlediğimiz bir etkinlikti. Umarım bu anlamda işe yaramıştır ve bundan sonraki süreç için ön açıcı olur. Bizim baştan beridir amacımız yerelde bir ses olabilmek ve bu sesi mümkün olduğu kadar da ulusala yansıtabilmek. Ama ben her zaman üniversite örgütlenmesini çok kıymetli buluyorum. Buradan gelecek bir destekle hareketin ivme kazanabileceği inancındayım. Çünkü çalışan insanlarla, dışarıda bin bir türlü derdi olan insanlarla hareketin belli bir noktadan sonra tıkanabileceğini düşünüyorum.”

2 ayrı üniversiteden beslenen nüfusun büyük bir kısmını öğrencilerin oluşturduğu şehirde doğal olarak kampus örgütlülüğü ve bu öğrenci kitlesine ulaşmak büyük önem taşıyor. 3 senedir Eskişehir'de yaşayan ve 2 senelik MorEL gönüllüsü olan Yiğit de Eskişehir'de LGBT nüfusunun çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğunu söylüyor ve ekliyor: “Kampus’tan hiç dışarı çıkmayan bütün hayatını kampustaki aktivitelere göre düzenleyen bir sürü insan var ve onlara ulaşmak zor oluyor. Bunun yanı sıra kampusta gerçekleştirilecek etkinliklere heteroseksüel insanlar da katılım gösterebilir.”

Geçtiğimiz Aralık ayında Homofobi Karşıtı Buluşma'nın öğrenci ayağını örgütlemek için Ankara'da bir toplantı yapmıştık ve bu toplantıya MorEL'i temsilen Eylül ayından itibaren örgütlü olan Derya Buket katılmıştı. Kampus’ta örgütlenme ve kulüp olma/olamama sorunlarımızı konuştuğumuz toplantı sonrasında MorEL'e diğer buluşma katılımcılarının deneyimlerini aktaran Buket ise kampus örgütlülüğü hakkında şunları söyledi: “Aslında ben açıkçası Eskişehir yerelinde örgütlenmeyi biraz daha doğru buluyorum çünkü Eskişehir zaten çok fazla nüfusu olan bir şehir olmadığı için öğrencilerle yereli ayırmayı anlamlı bulmuyorum. Zaten öğrenciler yereli oluşturuyor. Çalışanları da bu işin içine almak çok daha pratik bir çözüm. Çünkü amacımız sonuçta daha çok birleşmek. Bir yandan şehirde örgütlenip bir yandan da kampusta etkinlik yapabiliriz. Biz bu konuyu 11 Aralık toplantısından sonra da gündemleştirmiştik. Okullardaki bazı kulüplerle birlikte çalışabiliriz. Bu yöntemle etkinliklerimizi kampuslara de taşımış oluruz.”

26-27 Mart'ta gerçekleşen etkinliklere katılımdan memnuniyetlerini dile getiren MorEL'liler bugün çalışmalarını 12-13 kişilik teknik bir ekiple sürdürüyor ve haftada bir gün toplanıyorlar. Ayrıca ayda en az iki defa LGBT dostlarıyla da açık etkinlikler planlıyor; film gösterimleri, söyleşiler ve atölyeler düzenliyorlar. Teknik ekibe baktığımızda birkaç çalışan dışında öğrencilerden oluşan bir örgütlenme ve profesyonel olarak LGBT aktivizmine kendini adamış insanlar yok. Eskişehir'deki hareketin içindeki bireyler bir yandan okul veya iş hayatında kendilerini var ederken bir yandan da mücadelenin içerisindeler. İnsanların enerjilerini farklı alanlara kanalize etme zorunlulukları hareketin ivmelenmesinde bir engel olarak karşımıza çıkıyor. Yine aynı nedenlerden dernekleşemediklerinden yakınan Yiğit şöyle devam ediyor: “Mesela ofis açmak için bir kişinin dernek başkanı olarak gösterilmesi gerekiyor. Türkiye'deki derneklerin hukuki süreçlerine bakacak olursanız hepsine açıldıktan sonra kapatma davası açılıyor ve yasal süreç dernek başkanı olan kişi üzerinden ilerliyor. Yine herkesin öğrenci olması ve ailesine kapalı olmasından dolayı ya da başka yerlerde istihdam edildiklerinden ötürü kendilerini gizlemek gibi bir problemleri var. Ve dolayısıyla böyle bir şeyi göze alamayabiliyorlar. Ayrıca yine dernekleşmek için maddi güce ihtiyacımız var ancak öğrenci örgütlenmesinde kendi içimizden maddi sorunları çözebilecek insanları bulmak da bizim için bir sorun. Bu tür engeller dolayısıyla dernek olamıyoruz ama yine de yılmıyoruz bunların hepsini çözmek için çaba sarf ediyoruz.”

Eskişehir'in öğrencileri kabullenmiş bir yapısı var. Ancak bu görece rahat yapı örgütlenmenin önünde bir engel olarak karşımıza çıkabiliyor. Örneğin taşradan şehre gelen LGBT'ler burada örgütlenmeyi çok da elzem görmeyebiliyorlar. MorEL'deki tek trans kadın aktivist olan Eylül 3 senelik Eskişehir deneyiminden çıkarımla bir diğer problemi de şöyle dillendiriyor: “Dışarıdan gelen öğrencilerin örgütlenmesi kolay oluyor diyebiliriz çünkü ailesine açık olmasa da burada rahat rahat aktivizmini gerçekleştirebiliyor. Ama Eskişehir'in yerel halkı bunu yapamıyor. Çünkü ailesine açık değilse, çevresine açık değilse MorEL'e gelip de bir şeyler yapmak istemiyor. Çünkü görünür olmaktan korkuyor. O yüzden de bu küçük şehirde özellikle yerelde örgütlenme konusunda gerçekten büyük sıkıntılarımız var.”

Tüm bu sıkıntılara rağmen Eskişehir'deki hareketin gün be gün ivmelendiğini söylemek mümkün. Teknik ekibin büyüdüğünü, gönüllü sayısının attığını, iletişim problemlerinin çözüldüğünü ve performanslarının gün be gün iyiye gittiğini dillendiren arkadaşlarımız bugüne kadar üç adet basılan fanzinden sonra bir derginin de müjdesini verebileceklerini söylüyorlar. Homofobi Karşıtı Buluşma'nın Eskişehir ayağında yapılan tüm etkinlikler, samimi paylaşımları ve misafirperverlikleri için onlara teşekkür ediyoruz.