Translate

30 Ocak 2010 Cumartesi

II. Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Günleri - 6 Şubat -20 Şubat 2010

II. Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Günleri - 6 Şubat -20 Şubat 2010

6 ŞUBAT CUMARTESİ
14:00 Yürüyüş & Basın Açıklaması
“Derneğimle Uğraşma, Katilleri Yakala”

16:00 Panel: “Nefret Suçları ve Hukuk Üzerine”
Konuşmacılar:
Asuman Aytekin İnceoğlu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Öğretim Üyesi
Senem Doğanoğlu, LGBTT Hakları Platformu Avukatı
Bora Bengisun, Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği Gönüllüsü
Erdal Doğan, Avukat
Kolaylaştırıcı: Av. Elif Ceylan Özsoy
Yer: Fransız Kültür Merkezi

19:30 Ödül Töreni: Nefret Suçları ile Mücadele Ödülleri
Heykeltıraş Ali ÖZSAN tarafından yapılan ödüller bu sene Hukuk ve Medya Alanında verilecektir.

20:00 Açılış Kokteyli:
SERPİL ODABAŞI- KAT(İ )Lİ MÜBAH SERGİSİ AÇILIŞI
Ressam (Güncel Sanatçı) Serpil Odabaşı’nın “Kat(i)li Mübah” sergisi de yer alıyor. Goethe Institut - Alman Kültür Merkezi-deki sergi, “Transfobi, Homofobi, Nefret Cinayetleri ve Toplumsal Cinsiyetçilik” başlıklarında enstalasyon ve illüstratif işlerden oluşuyor. Sanatçı, güçlü ironik biçemiyle; “mutlu yuvalar”ın temellerinden, "kat(i)li mübah" sayılanların unutturulmak istenen suretlerine uzanan geniş bir yelpazede, günümüz Türkiye’sinin sosyal ilişkilerini eleştirel bir mercekten geçiriyor
Yer: Goethe Institut - Alman Kültür Merkezi

7 ŞUBAT PAZAR
14:00 Panel: Nefretin 3.Sayfa Hali
“Nefret Söylemi ve Medya Üzerine”
Konuşmacılar:
Eser Aygül, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans
Öğrencisi
Özlem Dalkıran, Uluslararası Hrant Dink Vakfı
Levent Şensever, Sosyal Değişim Derneği
Pelin Kalkan, Morel Eskişehir LGBTT Oluşumu
Kolaylaştırıcı: Umut Güner
Yer: Fransız Kültür Merkezi
16:30 Panel: Çoğu “Karar” Azı “Zarar” Mı?
“Nefret Söylemi ve Azınlıklar Üzerine”
Konuşmacılar:
Sebahat Tuncel, Barış ve Demokrasi Partisi Milletvekili
Meriç Eyüboğlu, Sosyalist Feminist Kolektif -Avukat
Özcan Çelebi, Ege Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı
Feray Salman, İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörü
Kolaylaştırıcı: Erdem Gür
Yer: Fransız Kültür Merkezi

8 ŞUBAT PAZARTESİ
17:00 Film Gösterimi&Söyleşi
“Militarizm Üzerine”
Film: “Trilemma: Çürüğüm Askerim Reddediyorum” – Aydın ÖZTEK
Konuşmacılar:
Mehmet Tarhan, Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği Gönüllüsü
Coşkun Üsterci, Barış ve İnsan Hakları Aktivisti
Yer: Sosyal Ekoloji ve Karşılıklı Yardımlaşma Derneği

9 ŞUBAT SALI
09:15 Yargılanıyoruz
SiyahPembeÜçgenİzmir LGBTT Derneği hakkında açılan kapatma (fesih) davasının ilk duruşması.
Yer:İzmir Adliye Sarayı-Bayraklı -İzmir

10 ŞUBAT ÇARŞAMBA
17:00 Atölye: Öfke ve Nefret Üzerine
Kolaylaştırıcı: Deniz Özer Eryılmaz - Psikolog
Yer: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği

13 ŞUBAT CUMARTESİ
16:00 Panel: Nefret Suçları Kimin Sorunu?
“Ayrımcılığın Temelleri ve Nefret Suçları üzerine”
Konuşmacılar:
Nilgün Toker, Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi
Melek Göregenli, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi
Devrim Sezer, İzmir Ekonomi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği
Bölümü Öğretim Üyesi
Kolaylaştırıcı: Yavuz Cingöz
Yer: Fransız Kültür Merkezi

15 ŞUBAT PAZARTESİ – 17 ŞUBAT ÇARŞAMBA
“Ayır-mıyoruz!” Ayrımcılık Karşıtı Film Günleri

15 ŞUBAT PAZARTESİ
14:00 Kısa Film Gösterimleri
“Trilemma: Çürüğüm Askerim Reddediyorum”
“İrmik Helvası”
“Beyaz Atlı Prens Boşuna Gelme”
“Yürüyoruz”
Yer: Ege Üniversitesi Kültür Sanat Evi

16 ŞUBAT SALI
14:00 Belgesel-Film Gösterimi:
Baki Koşar’ın Ardından…
Dicle’nin Gözyaşları – Yapımcı: Reyhan YILDIZ
Yer: Ege Üniversitesi Kültür Sanat Evi

17 ŞUBAT ÇARŞAMBA
18:00 Kısa Filmler Seçkisi
“Bütün İnsanlar Özgür ve Eşit Doğar “(Goethe)
Goethe Institut Özel Seçkisi
Yer: İzmir Alman Kültür Merkezi

18 ŞUBAT PERŞEMBE
17:00 Atölye: “Türcülük Üzerine”
Sunum: Merve Arkun
Yer: Sosyal Ekoloji ve Karşılıklı Yardımlaşma Derneği

19 ŞUBAT CUMA
17:00 Atölye: Kim Korkar LGBT’den?
Kolaylaştırıcı: Sinem Malkoç -Psikolog
Yer: Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği

20 ŞUBAT CUMARTESİ

14:00 Forum: Nefret Suçları ve Yerel Mücadele
Konuşmacılar:
Derya Özgüzel, Yeşiller Partisi
Deniz San, Siyah Pembe Üçgen İzmir Gönüllüsü-Kolaylaştırıcı
Yeliz Ergün, Sosyalist Demokrasi Partisi İzmir Şubesi
Orçun Ulusoy, Mülteci-Der
Özlem Arkun, İzmir Sosyal Ekoloji ve Karşılıklı Yardımlaşma Derneği
Selda Ustabaş, İzmir Amargi
Nazan Sakallı, ÇHD İzmir Şubesi Cinsiyetçilik/Cinsel Yönelim Ayırımcılığına Karşı Çalışma Grubu
Yer: Fransız Kültür Merkezi
18:00 Tiyatro: Çirkin İnsan Yavrusu
Tiyatro Oyun Deposu
Bilet&rezervasyon için: 4644459
Yer: Tepekule Kültür Merkezi

ADRES BİLGİLERİ
SİYAH PEMBE ÜÇGEN İZMİR LGBTT DERNEĞİ
Kıbrıs Şehitleri Cad. Kılıçlar İşhanı No:68/501 Alsancak-İzmir
Tel: 4644459
Centre Culturel Français
FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ, Cumhuriyet Bulvarı No:152 Alsancak-İzmir
GOETHE INSTITUT-IZMIR
Alman Kültür Merkezi, Gazi Osman Paşa Bulvarı No: 13 35210 Çankaya-İzmir
İZMİR SOSYAL EKOLOJİ ve KARŞILIKLI YARDIMLAŞMA DERNEĞİ
Kıbrıs Şehitleri Cad.1483 sokak No:10 Alsancak-İzmir
EGE ÜNİVERSİTESİ KÜLTÜR VE SANAT EVİ
Ege Üniversitesi Kampüsü Bornova - İZMİR
TEPEKULE KONGRE ve SERGİ MERKEZİ
Anadolu Cad. No:40 Bayraklı - İZMİR

29 Ocak 2010 Cuma

Scott Moore dünyada bilinen üçüncü hamile erkek

Scott, biyolojik kadın olarak dünyaya geldi. Daha sonra hayatını hissettiği gibi erkek olarak yaşamak istedi. Bir yandan ise eşiyle bir çocuk yetiştirmek de istiyordu.

Scott, eşi Thomas ile kendisinin hala kadın doğum sertifikası olduğu için yasal olarak evliliğini sürdürüyor. Kendisi de bir trans erkek olan Thomas, eski karısı öldükten sonra Scott ile evlenmiş.

Scott ve Thomas, Thomas’ın o ilişkisinden olan çocukları Gregg (12) ve Logan (10) ile birlikte yaşıyor.
Thomas Beatie ve Ruben Noe Coronado’dan sonra üçüncü hamile kalan erkek olan Scott Moore, hamileliğinde herhangi bir sorun olmadığı takdirde Thomas Bettie’den sonra dünyada ikinci kez çocuk dünyaya getiren erkek olacak (Ruben Noe Coronado geçtiğimiz aylarda düşük yapmıştı).

http://guanabee.com/2010/01/pregnant-man-scott-moore-photo-gallery/
clipmarks.com
01/26/2010

25 Ocak 2010 Pazartesi

Nepal Eşcinsellere Everest'te Kucak Açacak


Beş aydan kısa bir süre içinde eğer kabul edilirse Nepal'in yeni anayasası eşcinsel evliliklere izin verecek. Böylece Nepal Asya'nın gey ve lezbiyenlerin haklarını koruyan ilk ülkesi olacak...


Nepal, Asya'da lezbiyen, gey, biseksüel ve transeksüellerin limanı olma yolunda adımlar atıyor. Ülke eşcinseller için Everest'te evlenme turları düzenliyor. Şubat'ta da eşcinsellere yönelik sempozyumlar düzenlemeyi planlıyor.

Asya'nın eşcinselliğini açıkça yaşayan tek parlamento üyesinin başkanlığını yaptığı Nepal'in eşcinsel komünitesi ülkenin turizmini eşcinsellerle canlandırmayı planlıyor.

Eğer Mayıs ayında yeni anayasa eşcinsellerin evliliğini yasal olarak tanırsa "Pembe Dağ" lüks balayı ve evlilik paket programları hazırlamaya başlayacak.

Komünist bir yasa koyucu ve ülkenin eşcinsel hakları savunucusu olan Sunil Babu Pant bir turizm şirketi kurarak gey turistleri ülkeye çekmeye çalışıyor. Şirket ayrıca fil üstünde kortej, Everest'te törenler ve uzak yerleşim bölgelerinde düğün şansı da sunuyor.

Pant, "Eğer Nepal dünyanın gey turizminin yüzde 10'unu bile çekebilirse ekonomisinde ciddi bir canlanma olur" dedi. Hükümet turist sayısını gelecek yıl 400 binden bir milyona çıkarmayı planlıyor.

ntvmsnbc.com

21 Ocak 2010 Perşembe

Bir MorEl Klasiği, Film Gösterimi...‏


MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu Film Gösterimi


Almost Normal
Tür: Gençlik
Yönetmen: Marc Moody
Senaryo: Marc Moody
Görüntü Yönetmeni: Sharon Teo
Müzik: Richie Sherman
Yapım: Jonathan Joyner
Süre:1 saat 32 dk


Filmin Özeti:

Almost Normal, Dünyada sizin dışınızda diğer tüm insanlar gey olsalardı ne olurdu? fikriyle oluşturulan film orta yaş krizine tutulmuş bir gey’in zamandaki yolculuğu sonucu içine düştüğü farklı dünya düzenini anlatıyor.

Brad, 40'lı yaşlarında bir profesördür ve hayatından pek de memnun değildir. Bir aile toplantıları sırasında annesinden aldığı ters tepki nedeniyle,evden ayrıldıktan sonra geçirdiği trafik kazası sonucu, aslında özlemini duyduğu ve kendisinin çok normal olabileceği bir hayal dünyasında, düzeninde bulur kendini hem de 18 yaşında bir genç olarak. Bu dünya eşcinselliği sıradan ve normal karşılarken, heteroseksüelliği yanlış, (olmaması gereken) olarak kabul etmektedir. Kendi gençliğini bu sefer çok daha faklı bir düzende fakat aynı kişilerle ve yerlerde geçirecektir. Bu yeni dünyada Brad'in yapacakları aslında kendi reel hayatında gösterebileceğinden çok daha fazla cesaret istemektedir.


Tarih: 23 Ocak Cumartesi
Saat: 19:00 - 20:00
Adres: Eskişehir Gelişim Vakfı (EGEV) ;Cumhuriye Mh. Yıldırımer Sk. Özşahin Apt. 28/1

20 Ocak 2010 Çarşamba

Çalışma Hayatında Cinsel Yönelim Ayrımcılığı Nihayet Düzenleniyor mu?

Haber: Kaos GL
Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu, kamu kurumlarında etik inceleme yapmakla görevli denetçiler için yönetmelik taslağı hazırladı.

Akşam Gazetesin haberine göre 16 maddelik taslakta, 'cinsel yönelim' maddesi de yer alıyor.
Taslağa göre bu durumda denetlenen kişinin cinsel eğilimine göre ayrımcılık yapılamayacak. Denetime İlişkin Etik Davranış İlkeleri Hakkında Yönetmelik Taslağı'nın 'Eşitlik' başlıklı bölümünde yer alan hüküm sayesinde cinsel yönelimi nedeniyle toplumdan dışlanan ve özellikle kamu kurumlarında ayrımcılığa uğrayan eşcinsel kamu görevlileri, ayrımcılığa karşı güvenceye sahip olacak.


“AB Direktiflerinin iç hukuka aktarımı tamamlansın”
Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’nin ilerleme raporlarında baştan beri cinsel yönelim ayrımcılığına karşı düzenleme yapılmadığının altı çiziliyordu.

AB yönergelerinin Türk mevzuatına aktarılmadığı belirtiliyor ve ayrımcılık gözetmeme konusuna ilişkin olarak, din, ırk veya etnik köken, din, inanış, engellilik, yaş ve cinsel yönelim temelinde ayrımcılığa karşı düzenleme yapılması gerektiği hatırlatılıyordu.

Raporlarda, ayrımcılıkla mücadele konusunda, ırk veya etnik köken, din veya inanç, engellilik, yaş ve cinsel yönelim temelinde ayrımcılık yapılmamasına ilişkin AB Direktiflerinin iç hukuka aktarımının tamamlanmadığı ifade ediliyordu.

“Mevzuat, Cinsel Yönelim Ayrımcılığını kapsayacak”
Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu'nun hazırladığı yönetmelik bu haliyle kabul edilerek yürürlüğe girerse, ilk kez eşcinsellere ayrımcılık yapılmaması resmi mevzuata girmiş olacak.

Söz konusu madde şöyle:
'Denetim görevlileri; dil, din, ırk, cinsiyet, tabiyet, sosyal sınıf, engellilik durumu, yaş, evlilik durumu, cinsel yönelim, sosyal ve ekonomik durum, siyasi düşünce ve benzeri diğer sebeplere dayanan farklılıkları gözetmeksizin görevlerini yerine getirirler.'

18 Ocak 2010 Pazartesi

Bir "Ahlaksız" Hatırası



SiyahPembeÜçgen İzmir Derneği, genel ahlaka ve ailenin korunmasına aykırı bulunduğu için açılan davayı protesto etmek üzere “genel ahlaksız hatırası” açtı…
İnisiyatif muhabirleri Berkant Çağlar ile Yavuz Cingöz’ün haberi

Kapatılma davası açılan SiyahPembeÜçgen İzmir Derneği, Alsancak’ta açtığı stand ile bilgilendirme yaparken; bir yandan da “genel ahlaksız hatırası” ile genel ahlaka ve ailenin korunmasına aykırı bulunduğu için açılan davayı protesto etti.
SiyahPembeÜçgen İzmir Kapatılamaz İnisiyatifi gönüllüleri, hazırladıkları “genel ahlaksız hatırası” yazılı panonun önünde destekleyenlerin protestosunu da ölümsüzleştirdi. Açılan davaya yönelik tepkilerini imza foyunu imzalayarak gösteren destekçilere dava ile ilgili bilgi verilirken, LGBTT bireylerin örgütlenme özgürlüğüne ilişkin sorunlar da tartışıldı.
SiyahPembeÜçgen İzmir Kapatılamaz İnisiyatifi, Ege Üniversitesi’ndeki stand çalışması ve sonrasındaki hafta gerçekleştirilen “sessiz eylem”lerden sonra bu hafta da destekçilerini arttırdı, gönüllüler, gelecek haftalarda da çalışmalarının devam edeceğini belirttiler.

"Müşteri Değil Eşcinseliz"


Eşcinselliğin bir hastalık olduğunu iddia eden Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği'nin önünde basın açıklaması yapan Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği Genç Grubu ve Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği, eşcinselliğin hastalık olmadığını belirterek, tüm psikoloji alanı çalışanlarını homofobi karşıtı bir tutum belirlemeye ve bunun gereklerini yerine getirmeye davet etti.

Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği Genç Grubu ve Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği tarafından Emek'te bulunan Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği'nin önünde gerçekleştirilen eylemde, eşcinseller ve psikologlar eşcinselliğin hastalık olmadığını belirterek, tüm psikoloji alanı çalışanlarını homofobi karşıtı bir konum belirlemeye ve bu konumun gerekliliklerini yerine getirmeye davet etti. "Hasta ve müşteri değil eşcinseliz" pankartını açan grup, "Aşık olmanın neresi hastalık", "Hasta değil eşcinseliz", "Tedavi değil insan hakları istiyoruz" dövizlerini açtı.

Grup adına açıklama yapan Psikolog Sedat Yağcıoğlu, kapitalist burjuva ahlak çerçevesinde kurgulanmış psikolojinin insanı kendisine yabancılaştırdığını belirterek; barış, dayanışma, sevgi ve aşk gibi insani değerlerin pragmatik bir anlayışla insandan ayrılmaya çalışıldığını kaydetti. Psikolojinin kapitalist ahlaka bağlı çalışma alanlarından birisinin de "eşcinseller" ve "eşcinsel kimlik" olduğunu ifade eden Yağcıoğlu, "Halen birçok psikoloji alanı çalışanı eşcinselleri tedavi etme anlayışıyla, insanı ve duygulanır kâr kapısı olarak görmeye devam etmektedir" ifadesini kullandı. Toplumun geneline yayılan homofobi nedeniyle eşcinsel bireyler ve ailelerinin yaşanacak sorunların nedenini eşcinsel kimlik olarak görüp psikolojik yardıma başvurduklarını kaydeden Yağcıoğlu, psikoloji alanında çalışan uzmanların "eşcinsellerin tedavi edilebileceğine" dair söylemlerinin de bu homofobiyi güçlendirdiğine işaret etti.

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği'nin önünde gerçekleştirdikleri eylemin nedenini açıklayan Yağcıoğlu, "Eşcinselliği normal dışı bir davranış gören ve bu mantıkla verilen eğitimlerin eşcinsel bireyler için tehlikeli olması yanında diğer bireylerin sorunlarına yaklaşımda eksik ve yetersiz kalacağı açıktır" dedi. Hem psikolojik iyilik açısından zararlı olan, hem de ciddi etik ihlaller içeren bu yaklaşımlara bir an önce son verilmesi gerektiğini kaydeden Yağcıoğlu, "Eşcinsellik tedavisi ideolojisini empoze etmeye çalışan psikoloji alanı çalışanlarına karşı, tüm psikolojik hizmet alanı uzmanları ve mesleki örgütlenmeleri tarafından, homofobi karşıtı bir konum alınmalıdır" şeklinde konuştu. Yağcıoğlu, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği Genç Grubu ve Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği Girişimi olarak tüm psikoloji alanı çalışanlarını homofobi karşıtı bir konum belirlemeye ve bu konumun gerekliliklerini yerine getirmeye davet ettiklerini belirtti.

15 Ocak 2010 Cuma

16 Yaşındaki Genç, İspanya’nın En Genç Transeksüeli Oldu

Haber: Okan A.

İspanya’daki bir klinik 16 yaşındaki bir gence cinsiyet-geçişi operasyonu uyguladıklarını açıkladı. Bu yaşta bir uygulamanın ülken tarihinde bir ilk olduğu belirtildi.

Barselona’daki klinikte kendisine operasyonda bulunan doktorların açıklamalarına göre, adı açıklanmayan genç, bedenini düzeltmek için 15 yaşından bu yana hormon alıyordu ve çok daha uzun bir süredir de doktorlar ve psikiyatrlar ile görüşmekteydi. Operasyonu gerçekleştiren doktor Iván Mañero, gencin yaklaşık üç yıldır tedavi altında olduğunu söyledi.

Cinsiyet geçişi operasyonu bu tip ameliyatlar için yasayla belirlenen 18 yaş sınırının iptal edilmesi için mahkeme onayını gerektiriyor.
Bu izin çocuğun ebeveynlerinin başvurusu üzerinde Kasım ayında bir hakim tarafından verilmişti. Operasyon Aralıkta gerçekleştirildi, ancak haberleri ancak bu Pazartesi günü ortaya çıktı.

Çocuk defalarca intihar girişimlerinde bulunmuştu. Daha çocukken bir kadın olduğuna emindi, ancak yanlış bedende doğmuştu.

El País’den Mañero “Hakim, tümünün çocuğun operasyon geçirmesinden ve böylece mutlu olacağından yana olan çok sayıda tıp uzmanı ve doktora danıştı,” dedi.
Katalan Transeksüel Derneği Başkanı Gina Serra, bir çocuğun erken yaştan itibaren yanlış bedende olduğunun bilincinde olması mümkün, dedi. “Sekiz yaşındaki bir çocuk ne olmak istediğini ve ne olmak istemediğini çoktan bilir,” diye ekledi.
“Sonuçta, her şey aile içinde buldukları desteğe bağlı.”
Mañero “Bu, kişinin birlikte doğduğu, ancak 18 yaşına kadar ameliyat edemeyeceğiniz bir durumdur” dedi.

“Bu, bir doktor için şok edicidir. Kimse lösemili çocuğunuzun ameliyat edilmesi için 18 yaşına kadar beklenilmesi gerektiğini söylemezdi”

Çocukların 18 yaşına kadar ameliyat edilip edilemeyecekleri sorusu tıbbi bir soru olmaktan ziyade etik ve toplumsal bir tartışma konusu olduğunu söyledi. “Aslında hasta ne kadar gençse operasyon o kadar basittir.”

İspanya Gey, Lezbiyen, Transeksüel ve Biseksüel Federasyonu’ndan Mar Cambrollé “Büyüyene kadar insanların transeksüelliğini reddetmek genç transeksüellerin acılarını uzatmaktan başka bir işe yaramaz,” dedi.

Öte yandan, bir kimsenin ameliyat edilmeden önce 18 yaşına kadar beklenilmesinin daha iyi olduğuna inananlar da var.
İspanyol Transeksüel Derneğinden Monica Martín “Bizler buna karşıyız, bu hayatı değiştiren bir karardır,” “kişinin yasal ve diğer yönlerden yeterli olgunluğa erişmesini beklemek iyi bir fikir” dedi.

Dünya Profesyonel Transeksüel Sağlığı Derneği de eşik yaşının 18 olması gerektiğini söylüyor.
Cinsiyet değişiminin yasallaştırılmasına öncülük etmiş olan İsveç, bu operasyonlar için yaş sınırını 18 olarak belirlemiş, ancak burada da diğer ülkeler gibi genç transeksüellerin değişime yardımcı hormon tedavisine daha erken yaşta başlanılması destekliyor.

Mañero, “transeksüeller şimdi İspanyol sağlık hizmetlerince ciddiye alınıyor, kısa süre önce hasta olarak bile kabul edilmiyorlardı. Kaprisli-havai davrandıkları düşünülüyordu,” dedi. “Doktorlar olarak bizler sağlık hizmetleri kapsamında yer alan bir durumla karşı karşıyayız.”

Başbakan José Luis Rodríguez Zapatero’nun sosyalist hükümeti iki yıl önce transeksüellerin ameliyat olsun ya da olmasın doğum cinsiyetlerini resmi olarak değiştirmelerine olanak veren bir yasayı yürürlüğe koymuştu.


guardian.co.uk

10 Ocak 2010 Pazar

Türkiye’nin 5. LGBT Derneği Kapatılmak İsteniyor!

SİYAHPEMBEÜÇGENİZMİR KAPATILAMAZ İNİSİYATİFİ, eylemlerine “SESSİZ” bir şekilde başladı.

Türkiye’de kurulan 5. LGBTT derneğinin “Genel Ahlaka ve Türk Aile yapısına” aykırı olduğu iddiası ile kapatılmak istenmesine karşı SiyahPembeÜçgenİzmir Kapatılamaz İnisiyatifi, eylemlerine başladı.

9 Şubat 2010 tarihinde kapatılma talebi ile yargılanacak olan dernek, bu davayı protesto etmek amacıyla hazırladığı eylem serisine 9 Ocak’ta SESSİZ EYLEM ile başladı.


Yaklaşık 20 kişiden oluşan inisiyatif gönüllüsü, ellerindeki harflerden oluşan dövizlerle sloganlar yazdı. Diğer bir grup da manifesto ve broşür dağıttı. Eylem günün çeşitli saatlerinde İzmir’in farklı mekânlarında tekrarlandı.

“GENEL AHLAK KİMİN AHLAKI”


Türkiye’de kurulan 5. LGBTT derneği olan SiyahPembeÜçgenİzmir, “Genel Ahlaka ve Türk Aile yapısına” aykırı olduğu iddiası ile kapatılmak isteniyor.

İnisiyatif gönüllüleri “GENEL AHLAK KİMİN AHLAKI”, “SİYAHPEMBEÜÇGEN KAPATILAMAZ”, “GELSİN VALİ, GELSİN SAVCI, GELSİN POLİS İNADINA SİYAH PEMBE İNADINA ÖRGÜTLEN”, “ÖRGÜTLEN GÜÇLEN SİYAHPEMBEÜÇGEN” Sloganları ile tepkilerini SESSİZ ama dikkat çekici bir şekilde dile getirdiler.

İzmirlilerin yoğun ilgisi ile karşılaşan inisiyatif, duruşma gününe kadar her hafta sonu farklı eylemlerle Örgütlenme Özgürlüğü kampanyasına devam edecek.


20 Şubat’ta kuruldu


Kaos GL ile başlayan LGBTT’lerin dernekleşme sürecinde İzmir’de kurulan Siyah Pembe Üçgen Derneği, 20 Şubat 2009’da tüzük ve gerekli evrakları İzmir İl Dernekler Müdürlüğüne sunarak kanuna göre resmen dernekleşmişti.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, Valilik ve Dernekler Dairesinin talebiyle, LGBTT derneği olan Siyah Pembe Üçgen Derneğine kapatma davası açmıştı.


Kapatılma kararının ardından Dernek’ten yapılan açıklamada, karar, “keyfi ve maksatlı” bulunmuş ve idarenin “LGBTT’leri bıktırmak ve örgütlenme özgürlüğünü kullanılamaz hale getirmek” istediği belirtilmişti.
İlgili Haber:

“İzmir Valiliği’nin Yerel Ahlakı”, http://kaosgl.org/node/3592

9 Ocak 2010 Cumartesi

LGBTT Hakları Platformu'ndan Açıklama


“LGBTT Hakları Platformu olarak, toplumsal muhalefetin önemli alanlarından biri olan Hasta Tutsaklara Özgürlük Platformu'nda LGBTT örgütlerinin eşit haklarla bulunmalarına yapılan itirazları kaygıyla izliyoruz.”


Konuyla ilgili, LGBTT Hakları Platformu’nun yaptığı açıklama şöyle:

Hasta Tutsaklara Özgürlük Platformuna Dair LGBTT İnsan Hakları Platformu Açıklaması

LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel) Hakları Platformu olarak, toplumsal muhalefetin önemli alanlarından biri olan Hasta Tutsaklara Özgürlük Platformu'nda LGBTT örgütlerinin eşit haklarla bulunmalarına yapılan itirazları kaygıyla izliyoruz.
Biz, LGBTT örgütlere yönelik bu itirazı, ister sosyalist, ister gelenekselci yapıda olduğunu iddia eden kesimlerden gelsin, "kendine benzemeyeni anlamaya çalışmayan” bir nefret söylemi olarak değerlendiriyoruz. Eşcinsellerin “hasta” olarak damgalanarak alt sınıf insan olduklarına ilişkin düşünüşe tahammülsüzlük gösterilmezken, lezbiyen, gey, biseksüel travesti ve transseksüeller sömürüldükleri alanları ifşa etme çabalarında özne olduklarında ve toplumsal sorunlarla özne olarak katılmak istediklerinde tahammülsüzlük ortaya çıkmıştır. Dahası bu kesimler LGBTT gruplar çalışmaya katılmak istedikleri halde, çalışmayı bölmeye çalışmakla suçlamış, böylelikle diğer grupları eşcinsellere karşı kışkırtmaya çalışmışlardır.

Sömürü düzenlerinde sömürenler, zaten sömürülenlerin yok olmasını değil, onların aşağı olduklarını kabullenmiş bir şekilde yaşamalarını beklerler. Bu tartışmada da bazı gruplar kendilerinden görmedikleri cinsel yönelim ve kimliklerin ezilmelerine kendilerinin de karşı olduklarını, ancak gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transseksüellerin hastalıklı oldukları için bir özne olarak eyleyemeyeceklerini dayatmaktadırlar. Oysa sömürülen her birey, öncelikle kendisi için en can yakıcı sorununun çevresinde örgütlenmeli, özne olmalı ve bu bilinçle diğer toplumsal sorunlar için ortak eylemlere dayanışma içinde girmelidir. Bu yüzden eşcinsellerin var oluş sebebinin her ne olduğu düşünülürse düşünülsün, eğer en azından eşcinsellerin sömürülmesine ve hatta öldürülmesine karşı olunması gerektiğine yönelik bir anlayış zaten mevcut ise, geniş toplumsal çalışmaların zayıflaması; insanca yaşam hakkı için mücadele eden eşcinsellerle yan yana durmaktan utananların sorumluluğundadır.


Teorik olarak, Marksist kuramın temel metinlerinde eşcinselliğin kapitalizmin bir ürünü olduğuna dair bir yorum yoktur. Kimi gruplar yaydıkları nefret söylemini, eşcinselliğin kapitalizmin bir ürünü olduğu ve insanın kendine ve doğaya yabancılaşması sonucu ortaya çıktığı iddiasıyla meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Kapitalizm ve eşcinsellik
ne tarihte birbiri ile ilgili bir şekilde ortaya çıkmıştır, ne de birinin ortadan kalkması bir diğerini ortada kaldırabilecek bir etki alanına sahiptir. Kendi cinsine aşık olma ve cinsel yakınlık hissetme ya da kendini biyolojik bedeninin cinsiyetine ait hissetmeme duygusu, üretim yapısı ya da emek sömürüsünü ortadan kaldırarak dönüştürülemez. Çünkü cinsel ilgi ve aşk üretim alanı ile ilgili kavramlar değildir. Her ne kadar emek ve üretim hayatta önemli yere sahipse de, yegane değerleri ifade etmez. Cinsiyetleri ve bedenleri her ne olursa olsun, iki bireyin birbirine olan aşkı ve cinsel ilgisi, bireylerin ve toplumların bedensel yeniden üretiminden daha fazlasını ifade eder. Cinselliğin ve aşkın tek amacı üretim, yani çocuk yapmak değildir.

Ancak elbette eşcinseller de emekleri üzerinden yeniden üretim süreçlerine dahildirler. Herkes gibi eşcinseller de ürettikleri üzerinde söz hakkına sahip olmadıklarında emeklerine yabancılaşırlar. Tam da bu anlamda esas yabancılaşma, zorla evlendirilip çocuk üretmeye zorlanan eşcinsel bireylerin yaşadığı deneyimdir. Çünkü bir insanı üretme üzerinde söz hakları yoktur. Sosyalist olduğu iddiasıyla çıkan nefret söylemi, burada düzenin çekirdek burjuva ailesi üzerinden devamını sağlamaya çalışan tutuculuğun rüzgârını arkasına alarak, eşcinselliğin bireyin kendisine ve doğaya yabancılaşması olduğunu iddia etmektedir. Oysa eşcinsellik hem hayvanlarda hem insanlarda kapitalizmin öncesinde ve sonrasında doğanın içinde her yerde ve her dönemde sık sık karşımıza çıkar. Eğer insanın kendisi doğaya yabancı bir kavram değilse, eşcinsellik de aynı derecede doğaya yabancı değildir ve doğal halin bir parçasıdır. Bunu görmeyi reddetmek iktidar ilişkilerinde bulunulan konuma göre değişen bir tercihtir. Tarihsel olarak kendi cinsine cinsel yakınlık hissetme ve aşık olma ya da kendini doğduğu biyolojik bedenin cinsiyetine ait hissetmeme pek çok kültürde ve ekonomik yapıda izine rastlanan olgulardır. Kapitalizm sanayi devrimin ardından 19. yüzyıl itibariyle yükselmiştir. Oysaki eşcinsellik olgusunun milattan önceden beri var olduğu, eski Yunan tarihçesi, Osmanlı belgeleri, Kur’an ayetleri gibi insanlığın binlerce yıllık tarihçesinde yer alan bilgilerden anlaşılmaktadır. Eşcinselliği kapitalizmle ilişkilendirmek, insanlık tarihini görmezden gelen bir cehalete işaret eder.

Örneğin transseksüelliğin her kültürde izine rastlamak, bu davranış biçimi bireyin üzerinde ve bedensel ifade biçiminde görünür olduğu için kolaydır. Henüz bedenine müdahalede bulunmamış transseksüeller ile birlikte eşcinsel kadın ve erkekler ise biraz daha farklı bir deneyim yaşarlar. Hak mücadelesi veren etnik grupların, dini grupların ya da kadınların aksine, eşcinsellerin çoğu zaman dış görünüşlerinden ve davranışlarından eşcinsel olduklarını anlamak zordur. Dolayısıyla eşcinseller doğup geliştikleri çevrede kendi benzerlerini bulup dayanışma içinde kendi ve duygu ve deneyimlerini kolayca tanımlayamazlar. Böylece sömürülme biçimlerini anlayamaz, kendi kimliklerini adlandıramaz ve küçük/kırsal topluluklarda yok sayılırlar. Ancak şehirlerin kitlelerce insanı birbirine yakınlaştırmasıyla, eşcinseller kendileri gibi eşcinsellerle tanışıp kendilerini sömüren yapıyı tanımlamış, politik bir mücadele oluşturabilmişlerdir.


Eşcinsellik özenilerek, öğrenilerek edinilen bir davranış biçimi değil, tıpkı bütün diğer insan duygu ve istekleri gibi, karmaşık zihinsel, bedensel ve sosyal süreçlerin sonucudur. Eşcinseller bugün her toplumda bütün etnik, dini, sınıfsal eksenleri kesen bir azınlıktır ve bu yüzden sömürüye açıktırlar.

Türkiye'de cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği politikası yapan pek çok örgüt, kendi cinsiyeti her ne olursa olsun cinsel ve zihinsel olgunluğa sahip kadın ya da erkeklere cinsel ve duygusal ilgi duymanın doğal olduğunu ve doğduğu bedenin biyolojik cinsiyeti her ne olursa olsun, bireyin kendi zihinsel ve duygusal ihtiyaçları doğrultusunda bedenin cinsiyetini yeniden belirlemede bireyin kendi karar hakkı olduğunu savunur. Ancak bu örgütler öldürülen, linç edilen, iş verilmeyen ve insan yerine konulmayarak her türlü şekilde sömürülen gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transseksüel (LGBTT) bireylerin haklarını korurken, kendi deneyimlerinden doğru sömürü sistemlerine karşı geliştirdikleri anlayışla ve elbette ki özgürleşmenin tek başına olamayacağının bilinciyle kapitalizme, militarizme ve ayrımcılığın her türüne karşı söz üretir ve bu konuda güçleri yettiğince toplumsal muhalefetin yanında dururlar.

Nasıl her işçi sosyalist değilse, her eşcinsel/transseksüel de bir eşcinsel örgütün içinde yer almayabilir. Bu anlamda yanı başınızda eşcinseller var olsa dahi, onları tanımayabilirsiniz. Ancak "Halk" dediğimiz bütünün içinde her kültürden işçi, memur, ev kadını, esnaf eşcinselin de olduğunu da unutmadan, dayanışma içinde politikalar kurma ümidiyle...
LGBTT Hakları Platformu

Avrupa'da Eşcinsel Evliliği

1982 yılına kadar eşcinselliğin suç olarak kabul edildiği Portekiz'de cuma günü ilk aşamayı geçen eşcinsel evliliğine dair kanun tasarısının ardından Fransız Libération gazetesi Avrupa'daki genel duruma dair bir haber yaptı.

Lucie le Houezec tarafından hazırlanan haberde, Katolik ve muhafazakâr geleneğe sahip olan Portekiz'de milletvekillerinin eşcinsel evliliği ilk aşamada onayladığı ama aşırı sol ve yeşillerden gelen “evlat edinme izni” önerisini reddettikleri belirtiliyor. AFP kaynaklı bir diğer haberde de, 2005 yılında İspanya'da eşcinsel evliliğin yasallaşmasının ardından karara muhalif olan yüz binlerce insanın sokağa döküldüğü hatırlatılıyor, Portekiz'de ise bunun tersine kararın ciddi bir muhalefetle karşılaşmadığı belirtiliyor.

Le Houezec'in haberinde Avrupa'da, eşcinsel evliliğine dair ülkeler arasında ortak bir tutum olmadığı ve her ülkenin kendi yasal düzenlemesini yaptığı ifade edilirken ülkelerle ilgili temel bilgiler şu şekilde verilmiş:

Hollanda
, 2001'de eşcinsel evliliğine izin veren ilk ülke oldu. Ülkede, eşcinsel çiftlerin evlat edinme hakkı da bulunuyor.

Bu hak Büyük Britanya ve Danimarka tarafından da tanınmış durumda.

Belçika
, iki yıl sonra Hollanda'nın izinden gidiyor,

onun ardından İspanya da eşcinsel evliliği yasallaştırıyor.

Eşcinselliğin 1972 yılına kadar yasadışı kabul edildiği Norveç'te Ocak 2009'dan itibaren evlilik ve evlat edinme hakları yasalaşmış durumda. Dört ay sonra İsveç de aynı düzenlemeye gidiyor ve bir adım daha ötesine geçerek Kilise'nin eşcinsel evliliklere dair kutlamaları reddedemeyeceğini hükme bağlıyor.

Lüksemburg
'da Haziran 2009'daki seçimlerin ardından eşcinsel çiftlere evlilik yolu açıldı ama proje hâlâ değerlendirme aşamasında.

Fransa
'da on yıl önce yürürlüğe giren ve kısa adıyla PACS olarak bilinen düzenleme aynı cinsten çiftlerin birlikte yaşadıklarını resmi olarak onaylatmalarını ve malvarlığı, vergi, toplumsal haklar gibi konularda evli çiftlerin yararlandığı hakların pek çoğundan istifade etmelerini sağlıyor. PACS ile o dönem için ilerici bir uygulamaya imza atan Fransa bugün pek çok Avrupa ülkesinin gerisinde kalmış durumda.

Libération'un haberinde, geçtiğimiz Kasım ayında Montpellier'nin Sosyalist Parti mensubu belediye başkanı Hélène Mandroux'nun Fransa'daki bütün belediye başkanlarına, eşcinsel evliliğin meşrulaştırılması çağrısında bulunduğu ve “evlilik, her şeyden önce birbirini seven iki kişinin birliğidir” dediği belirtiliyor. (Liberation)

Fotoğraf: AFP'den Francisco Leong, 10 Ekim 2008

3 Ocak 2010 Pazar

‘Geyleri Öldür’ Yasası: Uganda’da Neler Oluyor?

Kahraman Gürcan

Uganda, Doğu Afrika’da, 32 milyon nüfuslu yoksul bir ülke. 2009 Ekim ayında hükümet ‘homoseksüel karşıtı’ (The Anthi Homosexuality Bill) yasayı parlamentoya taşıdı. Box Turtle eşcinsel haber bülteni anti-gey yasasını “Geyleri öldür” yasası olarak isimlendirdi. 27 Eylül 1999’da, Uganda devlet başkanı Yoweri Museveni eşcinselliği yabancı bulaştırması olarak tanımlamıştı. O günden sonra saldırılar gün geçtikçe arttı. Ugandagay blogtan öğrendiğimiz kadarıyla saldırılar son 3 yılda daha da yoğunlaştı. Ekim ayında parlamentoya önerilen yasa tasarısı ile saldırı doruk noktasına ulaştı.

Uganda eşcinsellere neden saldırıyor? Ortak yaklaşımlardan biri Amerikan radikal dincilerinin rolünün önemli olduğu.

Yasada özetle şu maddeler öneriliyor;
  • Eşcinsellik için yürürlükte olan ömür boyu hapis cezasının yeniden onaylanması ve eşcinsellik tanımının “bir başka kişiye eşcinsel ilişki maksadıyla dokunma” olarak genişletilmesi
  • HIV pozitifleri içine alan “Şiddetli eşcinsellik” diye yeni bir kategorinin oluşturulması ve bu gruptakilerin idamla cezalandırılmaları
  • LGBT hakları için yapılan toplantı ve konuşmaların 5-7 yıl ile cezalandırılması
  • Yurt dışında eşcinsel evliliği yapanların ömür boyu hapis ile cezalandırılmaları
  • LGBT arkadaşı ve akrabası olup da, onu ihbar etmeyenlere 3 yıla kadar ceza verilmesi
  • Yasa önerisinin yurt dışında yaşayan Ugandalı LGBT’leri kapsaması
Okuyup da özete inanamayanlar yasanın İngilizcesini burada (http://wthrockmorton.com/wp-content/uploads/2009/10/anti-homosexuality-b...) bulabilir.
Bu yasaya göre bir hekim HIV pozitif hastasını, bir anne eşcinsel kızı veya oğlunu, bir öğretmen eşcinsel öğrencisini ihbar etmediği durumda ya 5 milyon Uganda parası ödeyecek ya da 3 yıla kadar hapis cezası alacak.
Uganda’da özellik son bir yılda eşcinseller açısından çok şey yaşandı. Uluslararası birçok haber yapıldı. Box Turtle eşcinsel haber bülteni bu konuda birçok haber girdi ve son olarak da bu yılki haber yapılan gelişmeleri bir araya getirdi. Box Turtle’un listesinde yer alan önemli haber ve gelişmeleri sırasıyla gözden geçirerek bir ülkenin nasıl akıl, izan ve insanlıktan çıktığını görelim diyorum.

24 Subat 2009:
Exodus International üyesi Don Schmierer, holokost tarihçisi Scott Lively ve ex-gey (gey iken hetero olmuş kişi) Caleb Brundidge Uganda’nın Kampala bölgesinde üç günlük‘Gay karşıtları’ konferansını düzenliyor. Scott Lively konferansta kitabında da belirttiği düşüncelerini tekrarlıyor. Ona göre Alman Nazi Partisi aslında gizli geylerin kontrolündeydi ve Yahudi soykırımının nedeni ise Yahudiliğin eşcinselliği yasaklamasıydı. Tabi Scott Lively neden Hıristiyanlığın ve Müslümanlık değil de Yahudilerin “homoseksüel Naziler” tarafından katledildiğini cevaplamıyor.


Soldan-sağa:
Don Schmierer,
Scott Lively,
Caleb Brundidge

Bu adamlar ciddiye alınır mı? Öyle görünüyor ki aklıselimler ciddiye almadı ama Uganda hükümeti ciddiye aldı.
Homofobiyi ihraç ediyorlar. Eşcinselleri dönüştürme kampları kurup, bilim alanında saygınlığı olmayan insanlara kitap yazdırıp, kurdukları medya organizasyonları ile bu sahte çalışmaları yayıyorlar. Amerika’da etkileyebilecekleri kitle gün geçtikçe azalıyor. Özellikle misyonerlik yaptıkları Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde çok aktifler. Türkiye gibi saygın bilimsel kurum veya denetleme mekanizmasına sahip olmayan ülkelerde, kendine bilim adamı diyen, para düşkünü klinik psikologlar veya aşırı dinci veya sağcı bilim adamları, Amerika’da değil bir üniversiteye, bir kilisenin özel lisesine dahi sokulduğunda tartışma yaratacak bu kitapları bilimsel referans olarak gösteriyorlar.

4 Mart 2009:
Uganda parlamentosunda eşcinsel karşıtı toplantı düzenleniyor

5 Mart 2009:
Bir başka anti-eşcinsel konferans Uganda başkenti Kampala’da büyük bir otelde düzenleniyor. Bilinen Amerikalı beyazlar o toplantıda da boy gösteriyorlar.

Soldan-sağa:
Holokost tarihçisi Scott Lively, Exodus International yönetim kurulu üyesi Don Schmierer, Family Life Network (Uganda)’den Stephen Langa 5 Martta düzenlenen eşcinsel karşıtı konferansta birlikte görünüyorlar.
Konferansta eşcinsellerin dönüştürülme terapisine sokulmaları önerildi. Exgey Caleb Brundidge kendisinin ‘dokunma’ terapisiyle nasıl heteroseksüel olduğunu anlatıp, bu terapiyi önerdi. (CNN de bu terapiyle ilgili verilen bir röportaj http://transcripts.cnn.com/TRANSCRIPTS/0605/23/pzn.01.html)
Ruanda ve bazı diğer Afrika ülkelerindeki soykırımlardan eşcinsellerin sorumlu olduğunu belirtiler.
Eşcinsellerin gizli ajandalarındaki hedefin dünyayı geyleştirmek olduğunu ilan ettiler.

9 Mart 2009:
Avrupa Birliği parlamento grubu Uganda hükümetini ve beyaz Amerikalı misyonerleri kınadı.

26 Mart 2009:
Uganda medyası George Oundo’yu keşfeder.
George Oundo adlı bir eşcinsel basın toplantısı yapıp ömrü boyunca okulları gezip heteroseksüel çocukları eşcinsel yapmakla uğraştığını, bunun onun mesleği olduğunu belirtti. Medyada geniş yer edindi. Eşcinsellere yönelik nefret zaten son iki-üç yıldır yoğun bir şekilde medya tarafından körükleniyordu.

George Oundo.
Heteroseksüel çocukları eşcinsele dönüştürmenin mesleği olduğunu ilan ediyor.

26 Mar 2009:
Etik ve Bağlılık Bakanı Nsaba Buturo eşcinselliğin yaygınlaşmasına karşı şiddetli önlemler alacaklarını belirtiyor.

6 Nisan 2009:
Uganda medyası eşcinsel avına başlıyor.

Weekly Observer
ve Red Pepper eşcinsellerin sokakta nasıl tanınacağına dair ipuçları yayınlıyorlar.

Sunday Paper ‘homo terörü’ başlıklı haberinden sonra birer birer 500 eşcinselin kimliğini ilan edeceklerini belirtiyor.

17 Nisan 2009:
Uganda hükümeti insan hakları örgütlerini eşcinselliği yaymakla suçladı.

19 Nisan 2009:

The Red Paper gazetesi Nazi döneminde yapılanı yaptı.
Bu gazete “Uganda’daki önemli Homolar” başlıklı bir haberle gey ve lezbiyenlerin adres ve resimlerini yayınladı.

19 Nisan tarihli Red Paper gazetesinde eşcinsellerin adres ve resimleri yayınlanıyor.
Mayis -Haziran, 2009: Eşcinsellerin tutuklanmaları rapor edilmeye başlanıyor.
Ünlüler ihbar ediliyor. Papaz Solmon Male bir başka kilisenin papazi Robert Kayanja’ya eşcinsel olduğunu ihbar ediyor.




Ülkede iyi bilinen Futbol antrenörü Charles Ayiekoh Haziran ayında bir ihbardan sonra görevinden alınıyor.
Anlaşılan ihbar edilen papaz da gey değil bu arada. Böyle bir ortam rakiplerden kurtulmak için fırsat. Tutmazsa çamur at izi kalsın.

15 Ekim 2009:
Yaz boyunca konuşulan yeni yasa tasarısı parlamentoya sunuldu

16 Ekim 2009:
Muhalefetin sustuğu ülkede ilk defa bir gazete ‘The Daily Monitor’ yasaya karşı yorum yayınlanıyor. Michael Madill “gecenin bir yarısında kapınıza vurmaya geldiklerinde yaşanılan korkuyu bilir misiniz” yazısıyla yasaya muhalif olduğunu belirtiyor

23 Ekim 2009:
22 örgütün oluşturduğu Uganda Sivil Haklar Koalisyonu anti-homoseksüel yasasını sadece eşcinsel karşıtı bir yasa olarak değil aynı zamanda toplum düşmanı, medeniyet düşmanı olarak tanımladı.

28 Ekim 2009:
Bütün Hıristiyan kiliseleri ve Müslümanların baş konseyi, anti-gey yasasını desteklediklerini belirttiler, fakat ölüm cezasının müebbet hapse çevrilmesi talebinde bulundular.

6 Kasım 2009:
Uganda Parlamentosu Kadınlar Grubu ‘kadınların geylere merhamet edeceği, sempati göstereceği beklentisinin’ saçmalık olduğunu, yasanın sonunu kadar arkasında olduklarını açıkladı.

28 Kasım 2009:
Telegraph’ın haberine göre İngiltere Başbakanı Gordon Brown zengin ülkeler toplantısında Uganda Devlet Başkanı Museveni ile birebir anti-gey yasası üzerine görüştü ve rahatsızlıklarını belirtti.
Kanada yasayı kınadı; İsveç Uganda’ya yapılan mali yardımı tasarının yasallaşması durumunda keseceklerini belirtti.

3 Aralık 2009: Uganda Etik ve Bağlılık Bakanı İsveç ve Kanada’ya rest çekti, “yardımlarını keserlerse kessinler umurumuzda değil, bu yasa çıkacak” dedi.

Uganda’nın bütçesinin 2/3’ü yardımlardan oluşuyor. Bu durumda yardımlar olmaksızın Uganda’da günlük yaşam alt üst olabilir. Bakanın bu şekilde rahat konuşmasının neden Uganda’nın bir bölgesine bulunan petrol yatakları. Açıklamalara göre Uganda yakın zamanda önemli bir petrol üreticisi ülke olacak. Yoksul ülke psikolojisi böyle bir şey galiba. Batıya gebe ülke ilk fırsatını bulduğunda batının bir parçası varsaydıkları eşcinselleri cezalandırarak batıya saldırıyor

8 Aralık 2009:
Amerikan Hıristiyan kiliseleri birliği başkanları bir araya gelerek “Biz Uganda’da yalnız bırakılmış, korkutulmuş, terk edilmiş insanlarla dayanışma içindeyiz” diyerek “geyleri öldür” yasasına karşı olduklarını belirttiler.

Hıristiyanlığın İslamiyet’ten bekli de en önemli farkı merkezi bir anlayışın olmaması.
Bir grup dindar insan bir araya gelip kendi kiliselerini kurabiliyor ve biz İncili şu veya bu kilisesinin istediği gibi değil bildiğimiz, istediğimiz gibi yorumluyoruz diyebiliyor. Durum böyle olunca çok farklı yaklaşımlarda kiliseler mevcut.
CNN, ‘Uganda neden eşcinsellere saldırıyor’ haberini yaptı. Petrol ile ilişkisi tartışıldı.

9 Aralık 2009:
Etik ve Bağlılık Bakanlığı ölüm cezasının yasadan çıkarılabileceğini belirtti.
Time dergisi “Geyleri öldür” yasasını haber yaptı. Yasanın Amerikalı radikal dinciler tarafından beslendiğini belirtti.

10 Aralık 2009:
Vatikan yarım ağızla yasayı eleştirdi.

12 Aralık 2009:
Avrupa Birliği, Kanada ve Amerika elçilikleri resmi olarak yasayı kınadılar. Beyaz Saray’dan “Başkan Uganda’daki yasa girişimine şiddetle karşıdır’ açıklaması yapıldı.

16 Aralık 2009:
BBC “eşcinseller öldürülmeli mi?” haberiyle kirlendi.

17 Aralık 2009:
Avrupa birliği parlamentosu ve Hillary Clinton güçlü şekilde Uganda’yı kınadı.

18 Aralık 2009: Newsweek
“geyleri öldür” yasası ile ilgili haberinde eğer yasa parlamentodan geçerse diğer Afrika ülkelerine de sıçrayacağını belirtti.

19 Aralık 2009:
Washington Blade’in küllerinden çıkan LGBT gazetesi DCAgenda, Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni’nın yasayı meclisten geçse dahi onaylamayacağını haber yaptı.

24 Aralık 2009:
Niyabet muhalefet partisinin sesi duyuldu. Ana muhalefet partisinin genel sekreteri “devletin insanların yatak odasında ne işi var? O iş iki yetişkinin bileceği iştir, hükümetin yaptığı kesinlikle ayrımcılıktır” dedi.

LGB Çalışanlar Buluşmasından Sonuç Bildirgesi


Kaos GL Çalışma Grubunun yayınladığı bildirgede, "İş Kanununa cinsel yönelimin eklenmeli ve genel ahlak, kamu yararı, kamu düzeni gibi kategorilerde ayrımcılık yasağı aleyhine yorumlanamayacak şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.” denildi.

Sonuç Bildirgesinin tam metni:

"Sendikalara İhtiyacımız Var!
LGB Çalışanların Sorunları Sendikal Sorunlardır!

Soruyoruz:

Lezbiyen, gey ya da biseksüel çalışan olmak nedir?
-İşe alınmamayı göze almaktır.
-Bir şekilde işe alındıktan sonra, işini kaybetmeyi göze almaktır.
-İşten çıkarılana kadar aşağılanma, dışlanma, yalnızlaşma, taciz, tehdit, terfi ettirilmeme, hakaretlerle karşı karşıya kalmaktır.
-İstifaya zorlanma ve işten atılma sonucunda ise yeni bir iş bulamamaktır.
-İşini kaybetme korkusuyla her çeşit kötü muameleye katlanmak zorunda kalmaktır.
-Benliğini kenara koymak ve kendi olmadığı bir kişi gibi davranmak zorunda olmaktır.

Tüm bu sorunların sebebi:
-Önyargılar
-Homofobi
-İş yasasının LGB çalışanların haklarını korumaması
-Sendikaların LGB çalışanların haklarını korumaması
-Anayasada ve sendika tüzüklerinde LGB çalışanlara yönelik ayrımcılığı engelleyecek düzenleme olmaması
-Tam demokratik bir ülke koşullarına sahip olamamaktır.

Ne yapabiliriz?

Sendikalara düşen görevler:
-Sendikalar cinsel yönelim ve cinsel yönelimden kaynaklı ayrımcılıklar üzerine politika üreten bir konumda olmalıdır.
-Herhangi bir şubeye cinsel yönelim kaynaklı ayrımcılığa uğradığı için başvuran LGB bireyler ve vakaların, genel merkez tarafından takibi yapılmalı ve insan hakları çerçevesinde değerlendirilmeli
-Şubelerde ve genel merkezde çalışanların, insan haklarına duyarlı hareket edebilmeleri için, sendika içi eğitimlere ve toplu sempozyumlara ağırlık verilmelidir.
-Bu eğitimler içerisinde hiç bir konu atlanmamalı, hassas gruplar içine dahil olan tüm toplulukların sorunları ve bu sorunlarla başa çıkmanın yolları tartışılarak, vakalar olmadan önce hareket mekanizmaları belirlenmeli ve zamanı geldiğinde uygulamaya sokulmalıdır.

Bu çerçevede;
-Çalışanlar arasında hakların eşit dağılımını sağlamak için hassas gruplara önem ve öncelik verilmelidir.
-Kadın sekreterlikleri tüzükle koruma altına alınarak, farkındalık eğitimlerinin sayısının artırılmasına ön ayak olunmalıdır.
-Kadınlar ve cinsel yönelimleri farklı olanların işyerinde ayrımcılık ve tacize uğramalarını önleyici politika ve mekanizmalar oluşturulmalıdır.
-Cinsel yönelimden kaynaklı ayrımcılığın engellenmesi için, sendikaların tüzüklerinde ayrımcılık türleri açık bir şekilde tanımlanarak tüzüklerin içeriklerine dahil edilmelidir
-Farkındalık eğitimleri düzenlenirken, bilgilerin doğru ve eksiksiz aktarılması için mutlaka LGBT Platformu’ na mensup sivil toplum çalışanları ve uzmanlar tarafından bu eğitimlere katkı sağlamaları istenmelidir
-Sendika ağırlığını artırarak, işverenlerin ayrımcılıklarının önünü kesen bir konumda olmalı, böylelikle LGB çalışanların çalışma hayatında yaşadıkları zorlukları engellemede katkı sağlamalıdır.

Devlete ve kanun yapıcılara düşen temel görevler:
-Genel olarak baktığımız zaman hukuksal düzlemde lezbiyen, gey ve biseksüel bireyler için her hangi bir hukuki desteği görmek mümkün değil
-Anayasanın 10. maddesi herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir der,
-Ancak demokratik ve insan haklarına duyarlı bir düzen için artık cinsel yönelimin bu “benzeri sebepler” kısmına girdiğinin varsayılması ile yetinmeyerek, diğerleri gibi açık bir şekilde ifade edilmesi gereklidir.
Böylelikle Türkiye’de yaşayan çok sayıda eşcinsel ve biseksüel bireyin varoluşunun farkına varılmasını sağlamak mümkündür
-Aynı şekilde devlet memurları, Türk silahlı kuvvetleri iç hizmet, askeri ceza ve iş kanunundan genel ahlak kavramı çıkartılmalıdır
-Yine iş kanunu içinde toplu iş sözleşmeleri yapılırken bu anlamda yetkili olan sendikalar itibariyle genel ahlak, kamu yararı, kamu düzeni gibi kategorilerin ayrımcılık yasağı aleyhine yorumlayamayacağına dair bazı düzenlemeler yapılmalıdır. Uluslararası bütün metinlerde genel sınırlama nedenleri olarak görülen bu nedenlerin, ayrımcılık yasağı aleyhine kullanılamayacağına ilişkin maddeler eklemek gerekir.
Eşit davranmama ilkesi itibariyle iş kanununda ispat yükü şu an işçidedir ve özellikle bu ispat yüküne ilişkin koşulların değiştirilmesine dair uygulamalar üretilmelidir

LGBT örgütlere düşen görevler:
-LGBT Örgüt çalışanları, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) gibi sendikaları ve o sendikalara bağlı olan alt sendikaları ve Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) gibi meslek odalarıyla görüşmeler yapmalıdır. Bu görüşmeler sırasında tüzükteki ayrımcılıkların detaylı bir şekilde türlerinin yer almasının cinsel yönelim de dahil olmak üzere, sendikalarda tüm ayrımcılıkları engellemenin yolunu açmadaki hayati önemi vurgulanmalı, cinsel yönelimden kaynaklı ayrımcılıkları önlemek amacıyla farkındalık artırıcı eğitimler verilmesi konusunda müzakereler yapılmalıdır.
-Sendikalarda farkındalık eğitimleri düzenlenirken, bilgilerin doğru ve eksiksiz aktarılması için mutlaka LGBT Platformu’na mensup sivil toplum çalışanları ve uzmanlar tarafından bu eğitimlere katkı sağlanmalıdır. Homofobinin ve cinsel yönelimden kaynaklı ayrımcılıkların ortadan kalkması için eğitimlerde mutlaka bu iki kavrama da değinilmelidir.
-LGBT sivil toplum kuruluşlarından kişiler, avukatlar ile bir arada çalışarak LGB işçilerin yaşanan ihlaller karşısında neler yapabilecekleri ve hukuki haklarının neler olduğu hakkında bir el kitabı hazırlamalıdır. Böylelikle LGB çalışanlar, bir ayrımcılığa maruz kaldıkları zaman hukuki haklarının neler olduğunu bu kitapçıklardan bulabilecek ve gerekli yasal işlemi başlatabileceklerdir.
-Hükümet yetkilileriyle birlikte tüm vatandaşlar için eşit, demokratik bir toplum düzenine erişmek için gereken zemin hazırlanmalıdır.

Kaos GL Çalışma Hayatı Grubunun öncülüğünde, tüm bu çalışmalar için sendikacılarla ve hükümet çalışanları ile görüşmeye gidilerek, bu alanda birlikte çalışmanın alt yapısı hazırlanacaktır.
LGB İşçiler Buluşması sonuç bildirgesini paylaşmanın heyecanı içindeyiz.
Dayanışmayla"