Translate

31 Aralık 2009 Perşembe

2010 yılının lgbtt bireylerin ve tüm insanların özgürlük yılı olması dileğimizle...


Dünyada ve Türkiye'de özellikle lgbtt bireyler hayatın her alanında önyargı, ayrımcılık, şiddet ve nefretle karşılaşmakta ne yazık ki !

Verdiğimiz özgürlük, kardeşlik, eşitlik, barış, insan hakları temelli onurlu mücadelemizin 2010 yılında da büyüyerek güçlenmesini, her türlü ayrımcılığın son bulmasını ümit ediyoruz.

dilediğimiz gibi yaşayabildiğimiz, haklarımızı elde ettiğimiz bir yıl olması dileğiyle...

Mutlu Yıllar...

MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu

22 Aralık 2009 Salı

Erken Yılbaşı Partimizle MorEl'le Dayanışıyor, Eğleniyoruz...



The Rainbow New Year Party

Erken Yılbaşı Partimizle MorEl'le Dayanışıyor, Eğleniyoruz...

Her zaman bir ihtimal, bir başka alternatif vardır...

Yılbaşından birkaç gün önce lgbttler olarak hep birlikte eğlenmek, dayanışmak için hepinizi partimize bekliyoruz....

The Rainbow New Year Party

28 Aralık 2009 Pazartesi

Kapı Açılış: 20:00

Giriş: 10 TL (bir içki dahil)

Jardin Bar'da

Hoşnudiye Mah. Vural Sok. 30/A Eskişehir
(barlar sokağı katlı otoparkın hizasında)

İçki Fiyatları:

33 luk bira 2 tl
50 lik bira 2.5 tl
70 lik bira 3.5 tl
votka 5 tl

İletişim:
05065745863
05555657885

20 Aralık 2009 Pazar

LGBT Hakları Platformu: Endişeliyiz!

LGBT Hakları Platformu, LGBTT Derneklerin kapatılmasına karşı çıkarken, AKP ve DTP'nin kapatılmasına da karşı çıkmıştı.

Platform, DTP’nin kapatılması üzerine “Endişeliyiz!” başlıklı bir açıklama yaptı.
“Gerçek demokrasi ancak her kesimin sesini duyurması, örgütlenme hakkına sahip olması ile oluşur.”

“DTP’nin örgütlenme özgürlüğü elinden alındığı gibi, en son kurulan LGBT derneği olan “Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği” de kapatılmak istenmektedir.

Kendisinden farklı düşüneni dışlamaya ve abluka altına almaya yönelik bu zihniyet değişmelidir.”

LGBTT Hakları Platformu’nun yayınladığı “Endişeliyiz!” başlıkla açıklamanın tam metni şöyle:

Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi tarafından Demokratik Toplum Partisi (DTP) kapatıldı. Bu durum örgütlenme özgürlüğü önündeki pek çok engelle karşılaşan biz lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transeksüel bireyler ve örgütleri endişelendirmektedir.

Demokrasi ve insan hakları için mücadele eden LGBTT Hakları Platformu olarak, DTP’nin kapatılmasının hukuka da, temel hak ve özgürlüklere de aykırı olduğunu düşünüyoruz.
Demokrasi ancak çoğulculuk ve farklılıklarla yan yana gelebilme üzerinden gerçekleşebilir. Farklı toplumsal kesimlere yönelik şiddet, baskılama ve engeller demokrasinin gerçekleşememesine neden olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik bir hukuk devleti olduğu ilkesi anayasa ile benimsenmiş temel bir prensiptir. Uluslararası sözleşmelere ve standartlara aykırı kanun, uygulama ve mahkeme kararları ile örgütlenme özgürlüğünün engellenmesi, demokratik hukuk devleti ilkesinin işlememesine yol açmaktadır.
Bugüne kadar kurulmuş tüm LGBTT dernekleri aynı kapatma tehdidi ile karşı kaşıya kalmış, hatta mahkeme kararı ile Lambdaistanbul LGBTT Derneğinin kapatılmasına karar verilmiştir. Bu süreçte Lambdaistanbul LGBTT Derneği'nin kapatılmasına karşı çıkarken, AKP ve DTP'nin kapatılmasına da karşı çıktığımızı ifade etmiştik. Gerçek demokrasi ancak her kesimin sesini duyurması, örgütlenme hakkına sahip olması ile oluşur.

LGBTT bireylerin ve örgütlerin hakları, çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı ve nefret cinayetleri konularında meclise soru önergeleri sunan, LGBTT bireylerin eşit haklardan yararlanması konusunda mecliste girişimde bulunan tek parti olan ve bu anlamda tüm vatandaşların eşit haklardan yararlanması konusunda samimi çaba gösteren DTP'nin kapatılması ülkemiz adına üzücüdür.
DTP’nin örgütlenme özgürlüğü elinden alındığı gibi, en son kurulan LGBT derneği olan “Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği” de kapatılmak istenmektedir. Kendisinden farklı düşüneni dışlamaya ve abluka altına almaya yönelik bu zihniyet değişmelidir.
Devlet kurumlarının ve yargının bu yasaklamacı tutumundan endişe duymaktayız. Toplumsal barışın tesisi için başlatılan açılım sürecinin işletilerek, herkesin şiddetten arınmış, barışçıl bir toplumda yaşaması için gereken adımların atılmasını talep ediyoruz. Bu anlamda tüm kesim ve kurumları, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerle mücadeleye ve barışçıl bir toplumun tesisi için şiddetsiz diyalog içerisine girmeye davet ediyoruz.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Film Gösterimi: Aimee ve Jaguar

MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu Film Gösterimi

Aimee ve Jaguar

25 Aralık 2009 Cuma 18.00-20.30 EGEv'de...

Yer; Eskişehir Gelişim Vakfı (EGEV) ;Cumhuriye Mh. Yıldırımer Sk. Özşahin Apt. 28/1
(doktorlar caddesi yapıkredinin ordan cengiz topel caddesine yani ışıklardan karşıya geçin, yemek dükkanları vs. var, köşede anadolu bank'ı göreceksiniz o aradan sağa girip çok az yürüyüp ilk sola dönüceksiniz. egev sağınızda kalmış olacak :)


Aimee ve Jaguar

1942 Berlin'i.29 yaşındaki Lilly Wust bir gün 21 yaşındaki Felice Schragenheim ile tanışır. İki kadın birbirlerine aşık olurlar. Lilly bir askerle evli olup dört çocuk annesidir.

Lilly (Aimee) ve Felice (Jaguar) birbirlerine yazdıkları mektuplar ve şiirlerle, hatta aralarında imzaladıkları evlilik sözleşmesiyle baş döndürücü bir ilişki yaşarlar. Felice sevgilisine Yahudi olduğunu itiraf ettiğinde bu tehlikeli sır iki kadını daha da sıkı birbirlerine bağlar. Ancak mutlulukları uzun sürmez, Felice 21 Ağustos 1944'de Gestapo tarafından tutuklanır ve toplama kampına gönderilir.Film inanılmaz bir aşk hikayesini gözler önüne serer.

Yönetmen:Max Färberböck
Yapım: 1999 Almanya
Süre: 2 saat 5 dk

16 Aralık 2009 Çarşamba

Vatikan: "Eşcinsel Cinayetlerine Karşıyız"

Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletlerde düzenlenen bir panelde cinsel yönelim ayrımcılığı ve cinsiyet kimliği temelinde yaşanan insan hakları ihlalleri ele alındı.

Panelde, ayrımcılık, gündemdeki Uganda Parlamentosu’nun “eşcinsel karşıtı yasa” teklifi ve bu yasayı destekleyen Amerika kaynaklı dini örgütlerin oynadıkları rol ile Afrika’da homofobinin güçlenmesindeki etkileri tartışıldı.
Panele Vatikan’ın, eşcinselliğin suç olarak görülmesini sert bir dille kınayan bildirgesi damga vurdu.

12 Aralık Cumartesi günü, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 61. Yıldönümü nedeniyle düzenlenen panelde Honduras, Hindistan, Filipinler, Zambiya ve Uganda’dan konuşmacılar yer aldı. Paneli Arjantin, Brezilya, Fransa, Hollanda ve Norveç’in katkısıyla İsviçre organize etti. 50 ülkeden 200 katılımcının yer aldığı panele, LGBT hakları savunucusu 6 sivil toplum örgütü de destek verdi.

Vatikan’ın bildirisinde şunlar yer aldı: “Vatikan, eşcinsel bireylere karşı insan haysiyetine yakışmayan her türlü şiddet ve adaletsiz ayrımcılığa karşıdır. Eşcinsellere karşı cinayet ve kötü muameleye karşı durulmalıdır, hele ki bu şiddet devlet tarafından yapılıyor ise.”
Uganda Parlamentosu “eşcinsel karşıtı” bir yasa tasarısı üzerinde çalışmakta. Katılımcılar, her ne kadar, yasa tasarısından ölüm cezasının kaldırılabileceği yönünde raporlar gelse de, yasa tasarısının içersindeki diğer cezai yaptırımların birçok Ugandalının kaybolmasına ya da ülke dışına kaçmasına neden olacağını belirtti.
Panelde söz alan Uganda Cinsel Azınlıklar (Sexual Minorities Uganda – SMUG) örgütü kurucusu Victor Musaka, evine yapılan baskınları ve polis zoru ile nasıl Uganda’yı terk etmeye zorlandığını anlattı. Uganda’daki “eşcinsel karşıtı” yasanın Afrika kıtasındaki devlet destekli homofobinin kıtaya yayılışının bir parçası olduğunu belirtti.
Musaka şunları ekledi: “Can güvenliğinin olmayışı, keyfi tutuklamalar ve gözaltılar, şiddet ve LGBT bireylerin öldürülmesi Afrika’da gündelik yaşamın bir parçası olmuştur. LGBT bireyler temel insan hakları talep etmekten korktuğu sürece hiçbir şey değişmeyecek.”

Ayrıca Zambiya’dan katılan Anglikan Rahip Reverend Kapya Kaoma “Globalleşen Kültür Savaşları: ABD Muhafazakârları, Afrika Kiliseleri ve Homofobi” isimli bir rapor açıkladı. Kaoma Afrika genelindeki bir çok LGBT karşıtı oluşumların ABD’deki çeşitli gruplar tarafından desteklendiğini, bu grupların homofobi ihraç ettiğini belirtti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü

Lezbiyen Aşk Hikâyelerine Soruşturma


Cumhuriyet Başsavcılığına göre lezbiyenlik, “doğal olmayan cinsel ilişki”; ifadesi müstehcen!

Sel Yayıncılık tarafından Ekim 2009'da yayınlanan “Aşkın ‘L’ Hali” adlı öykü kitabı müstehcen bulunarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı.

Konuyla ilgili ifadesine başvurulan İrfan Sancı "Aşkın ‘L’ Hali, Kaos GL Derneği Kadın Grubu'nun düzenlediği 'Kadın Kadına' öykü yarışmasında dereceye girmiş öykülerin yer aldığı bir kitaptır. Kitapta yasaların tarif ettiği şekilde müstehcenliği çağrıştıran hiçbir ifade bulunmamaktadır. Aksine kitap, kadın kadına aşkı edebi bir kaygı ile anlatan naif öykülerden oluşmaktadır." diyerek Cumhuriyet Başsavcılığı'nın saptamasına katılmadığı söyledi.
Sel Yayıncılık sahibi İrfan Sancı, henüz üç kitaplarının (Genç Bir Don Juan'ın Anıları, Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadınının Mektupları ve Perinin Sarkacı) soruşturmasının sürdüğünü hatırlattı.
Sancı, “lezbiyenliği "doğal olmayan yollardan cinsel ilişki" kapsamında değerlendirip kitabımızı TCK 226/4 maddesiyle yargılamaya kalkışmak insan aklının bugün geldiği aşama ile adeta alay etmektir” dedi.
İlgili Haberler:

Hem Âşık Hem Lezbiyen…
“Ben bir kadınım ve bir kadına âşığım”
http://kaosgl.org/node/3532

Kadın Kadına Öyküler Kitap Fuarında Aşkın 'L' Hali Paneli
Kadın kadına ütopyalar yarışıyor

11 Aralık 2009 Cuma

MorEl 10 Aralık Haberi: "LGBTT Hakları Vardır!"


Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transeksüel hakları vardır!

MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü sebebiyle Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde lgbtt bireylerin haklarını görünür kılmak amaçlı bildiri dağıtımı gerçekleştirdi.

Üniversitenin çeşitli fakülteleri gezilerek 1000 adet bildiri dağıtıldı, duvarlara afişler asıldı. Öğrencilerin tepkileri ve yaklaşımları ise bu ülkede lgbtt haklarına ne kadar ihtiyaç olduğunu bir kez daha kanıtlar nitelikteydi. Lgbtt bireylerin alay konusu olduğu, nefretle bakıldığına şahit olan MorEl gönüllülerinden Pelin Kalkan’ın yaptıkları eyleme dair yorumları ise şöyleydi:

“Dünya İnsan Hakları Günü’nde de LGBTT bireylerin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı nedeniyle şiddet ve çeşitli hak ihlalleri devam etmektedir. Eşcinsel öğrenci arkadaşlarımız dövülmekte, trans arkadaşlarımızın yaşamlarına müdahalede bulunulmaktadır. Tüm ayrımcılık ve şiddetle mücadelede ise en temel ihtiyacımız anayasal güvencedir. Bu ülke artık bizi yok saymaktan vazgeçmelidir. Haklı mücadelemiz gün geçtikçe büyümektedir, tüm lgbtt bireyler ve bize destek veren heteroseksüellerle birlikte haklarımızı elde edeceğimize inanıyoruz.”

Üniversitede bir engellenmeyle karşılaşmayan grup, öğrencilerden olumlu tepkiler de aldıklarını, gizli kalmak durumunda olan lgbtt bireyler adına da “biz buradayız, varız, haklarımızı istiyoruz” tavrını gösterdiklerini belirttiler.

MorEl Eskişehir LGBTT Oluşumu İletişim Bilgileri:

Morel.eskisehir@gmail.com

http://moreleskisehir.blogspot.com/

10 Aralık: Ayrımcılık Yargılanıyor

“Sorun aynı zamanda Alevilerin, Kürtlerin, gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transseksüellerin, engellilerin, kadınların, Hıristiyanların, Musevilerin, Romanların, HIV pozitiflerin ve eşit şekilde Türklerin, Müslümanların, başörtülülerin ortak sorunudur.”

İnsan Hakları Savunucusu Hakan Ataman, İnsan Hakları Günü için yazdı.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 10 Aralık 1948’de kabul edilmesi nedeniyle her yıl kutlanan İnsan Hakları Günü’nün bu yılki teması, ayrımcılığın önlenmesi. Geçtiğimiz yıl 60. yıldönümü kutlanan bildirgenin, ilk ve en ünlü maddesi “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar “, yapılacak olan etkinliklerle “çeşitliliği kucakla, ayrımcılığı sona erdir” sloganıyla birlikte ele alınacak.

Ana hedeflerinin ayrımcılıktan arınmış bir toplum ve herkesin eşit muamele gördüğü bir dünyanın oluşturulmasına yardım etmek olduğunu belirten BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay’e göre, ayrımcılık dünyanın pek çok yerinde kök salmış, insanı sıkıştıran bir insan hakları problemi. Bu beladan hiçbir ülkenin ayrıcalığı yok. Bu nedenle, ayrımcılığın tasfiye edilmesi, en yüksek düzeyde gerçekleştirilmesi gereken bir görev.

BM İnsan Hakları Komitesi’nin genel yorumunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarını ve Avrupa Birliği’nin yönergelerini birlikte ele aldığımızda “ayrımcılık” terimi, “ayırma, dışlama, kısıtlama veya ırk, renk, engel, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, dil, din, etnik, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum, siyasi veya diğer görüşlere dayalı olarak gerçekleştirilen ve bütün hak ve hürriyetlerin herkes tarafından tanınmasını ve kullanılmasını engelleyecek veya tanınmasını ve kullanılmasını sınırlandıracak muamele” anlamında kullanılıyor. Uluslararası hukuk çerçevesinde ayrımcılık doğrudan ve dolaylı ayrımcılık olarak ikiye ayrılıyor. Ancak sosyal bilimler tarafından tanımlanmış farklı ayrımcılık biçimleri de mevcut. Ayrımcılığın sık bir şekilde önyargılar, damgalama ve kalıp yargılar eşliğinde seyir ettiğini söylemek pek de yanlış olmaz.

Ayrımcılık, insan hakları fikrinin bizzat kendisine bir saldırıdır. Ayrımcılık, sadece sahip oldukları kimlik ya da inançlarından ötürü belli insanların ya da grupların tüm insan haklarını sistematik bir biçimde yok sayar. Ayrımcılık, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ve diğer insan hakları belgelerinde kabul edilip saygın bir yere konulan en temel prensiplerin altını oyar. Bu nedenledir ki, ayrımcılık kendi başına bir insan hakları ihlali olduğu gibi, diğer temel insan hakları ihlallerini de besleyen bir muameledir. Ayrımcılık mağdurla insani bağın kopmasına neden olur. İnsanlıktan çıkarmanın bu yöntemi, eğer mağdur hor görülen sosyal, politik ya da etnik bir gruptan ise daha kolay uygulanır.

2009 Türkiye
Ayrımcılık sorunu Türkiye’de özellikle de Avrupa Birliği süreciyle birlikte sık sık gündeme geldi. En fazla dile getirilen problem, azınlıklar sorunu oldu. Bu konuda raporlar hazırlandı ve hatta hazırlayanların başında parçalandı! Bununla birlikte Türkiye’de ayrımcılık meselesi tek başına bir azınlık sorunu değil. Sorun aynı zamanda Alevilerin, Kürtlerin, gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transseksüellerin, engellilerin, kadınların, Hıristiyanların, Musevilerin, Romanların, HIV pozitiflerin ve eşit şekilde Türklerin, Müslümanların, başörtülülerin ortak sorunudur. Başka bir deyişle Türkiye’nin genel yurttaşlık sorunudur. Yukarıdaki liste daha da uzatılabilir. Çünkü Türkiye’de herkes potansiyel bir ayrımcılık mağdurudur. Çünkü Türkiye’de ayrımcılığın yapılmadığı yegâne istisna, herkesin ayrımcılığa eşit şekilde mazur kalabilecek olmasıdır. Nitekim yakın bir zaman önce, 8 Kasım 2009’da Aleviler ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık için tekrar yürüdüler. Travesti ve transseksüeller, 20 Kasım 2009’da nefret söylemi ve suçlarıyla ilgili etkinlikler düzenledi. Dünya HIV/AIDS’le mücadele günü nedeniyle yaptığı gösteride Pozitif Yaşam Derneği, önyargı ve ayrımcılığı vurguladı. Dünya Engelliler Günü nedeniyle 3 Aralık’ta engelli dernekleri konuyla ilgili etkinliklerine her zaman olduğu gibi ayrımcılık sorununu dahil etti. Sorunun varlığı en nihayetinde devlet tarafından da kabul edildi ve okul müfredatlarına bile girdi. Son olarak hükümetin önce Kürt açılımı, ardından gelen milliyetçi tepkiler üzerine demokratik açılım, o da yetmedi toplumsal bütünleşme ya da toplumsal birlik projesi olarak başlattığı süreç, ayrımcılık sorununun daha da görünür bir şekilde tartışılmasına yol açtı. Tartışmaların sonucu umarım hayırlı bir şekilde sonuçlanır. Ancak İzmir, Çanakkale ve diğer illerde ardı ardına meydana gelen olayların eşit şekilde görünür ve ürkütücü olduğunu da hemen belirtmek gerekir.

Dünyada ve Türkiye’de ayrımcılık halleri böyleyken, 10 Aralık 2009’da dünyanın dört bir yanından gelen öğrenciler, Güney Afrika Pretoria Üniversitesi’nde hayali bir uluslararası insan hakları mahkemesi kurarak ayrımcılığı yargılayacaklar. Aslında daha çok tartışacaklar. Dünya İnsan Haklarını Tartışma Mahkemesi’nde bir araya gelen öğrencilere BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay ve diğer uluslararası mahkemelerin yargıçları, BM insan hakları uzmanları ve diğer bölgesel insan hakları mekanizmalarından uzmanlar eşlik edecek. Alınacak kararın sonucunu ben de merakla bekliyorum. Umarım vicdanımızın sesi olur ve tüm dünyada yankı bulur.

HAKAN ATAMAN: İnsan Hakları Savunucusu

7 Aralık 2009 Pazartesi

“Bizim sendikalarımıza ihtiyacımız var!”

Eşcinsel ve Biseksüel çalışanların iş yaşamı toplantılarının finali 12 Aralık’ta Ankara'da.

Kaos GL tarafından düzenlenen "LGB İşçiler" buluşması, 12 Aralık’ta “LGB Çalışanların Çalışma Hayatı Final Toplantısı” ile son bulacak.
Farklı şehirlerden eşcinsel ve biseksüeller,24-25 Ekim 2009’da Ankara’da, çalışma hayatı içinde yaşadıkları sorunları paylaşmak, sendikal süreç içindeki problemleri listelemek ve ileriye dönük bu sorunları nasıl aşabileceklerini tartışmak amacıyla buluşmuşlardı. Bu toplantıda ortaklaşa paylaşılan düşünceler ve LGB çalışanların ihtiyaç duydukları hukuki ve sendikal destek doğrultusunda final toplantısının içeriği son şeklini alarak, 12 Aralıkta yine Ankara’ da, siyasi parti temsilcilerinin, Çalışma Bakanlığı çalışanlarının, sendika görevlilerinin, LGBTT örgüt çalışanlarının, avukatların ve lezbiyen, gey ve biseksüel çalışanların katılacağı “Final Toplantısı” yapılacak.

12 Aralık, Ankara
Yıllardır Kaos GL olarak çalışma hayatında LGBTT bireylerin yaşadığı sorunlara karşı oldukça duyarlı bir yaklaşım sergileyerek, hem danışmanlık hem de tanıklık gösterme amacıyla raporlama yapmaktayız. Şimdi ise bu buluşmada sendikaların LGB çalışanlarına karşı tutumu belirlemeye çalışıyoruz.
Kaos GL olarak bu çalışma ve buluşmadaki amaçlarımızın ilki gey, lezbiyen ve biseksüel çalışanın çalışma ortamında ve sendikalaşma süreci içerisinde yaşadıkları problemlere dikkat çekmek ve bu konuda neler yapılabileceğini belirlemektir.
Bunlara ek olarak, bu sorunların neler olduğunu ve türlerini de toplumla paylaşabilmek için toplamış olduğumuz tüm verileri içeren bir “Çalışma Hayatında LGB Çalışanların Sorunları” başlıklı bir kitabın basılması, LGB çalışanların sendika süreçlerinin ve sendikaların bu çalışanlara bakışının irdelenmesi, belli başlı sendikaların tüzüklerinin incelenmesi, bu bireylerin yasal hakları ve çalışanlara yönelik hukuki süreçlerin incelenmesi de amaçlarımız içerisindedir.
Ve en sonunda 125 adet sendikaya ait sendika tüzüklerinin incelenmesinden çıkan sonuçları ve yasal haklar/prosedürleri içeren bir rapor, sendikaların LGB çalışanlara yönelik tavrını açıklayan bir rapor, LGB çalışanların sorunlarını aydınlatan bir rapor ve bu üçünün birleştirilip “Sendikalarımıza İhtiyacımız Var!” başlıklı bir kitap haline getirilerek basılmasını amaçlıyoruz.
Bu en son raporu da basılı kitap halinde çok sayıda katılımcının yer alacağı “LGB Çalışanlar Final
Toplantısı” içerisinde katılımcılara dağıtıp, hep birlikte değerlendirilmesini planlıyoruz.

Türkiye’ deki Mevcut Durum
Lezbiyen, gey ve biseksüel çalışanlar, sadece cinsel yönelimleri, hayata karşı tutumları, işyerinde gizlemek zorunda bırakıldıkları yaşam biçimleri ile çalışma hayatı içerisinde birçok sorunla karşı karşıya geliyorlar. Bunların en başında işyerlerinde yaşadıkları yalnızlık geliyor. Çünkü paylaşım anlamında özel alanlarına dair hiçbir şeyi gündeme getiremiyorlar. Yalnızlığa ek olarak, sadece cinsel yönelime dair bir şüpheden kaynaklı olarak çalışma hayatında terfi etmeleri engelleniyor, dışlanıyor ve dahası işten çıkartılıyorlar. Ayrımcılık her alanda olduğu gibi, sendikal sürece de yansıyor.
Sendikal süreç içinde Türkiye’ deki onlarca sendika içerisinde çalışma mevzuatına cinsel yönelimden kaynaklı ayrımcılığa karşı maddeler ekleyen ya da bu nedenle bir yönerge öneren ve yürürlüğe sokan sendika sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.
Yurtdışındaki birçok sendikanın LGB çalışanlara yönelik sekretaryası varken ve bu alanda birçok gelişme yaşanırken ülkemizdeki sorun hâlâ devam ediyor. Sendikalı çalışanların güvencesi varken, sendikalı LGB çalışanlar aynı haktan yararlanamıyor.

Ne yapmak istiyoruz?
Kaos GL tarafından düzenlenen "LGB Çalışanlar Final Toplantısı” ile siyasi parti temsilcilerini, çalışma bakanlığı çalışanlarını, sendika görevlilerini, LGBTT örgüt çalışanlarını, avukatları ve lezbiyen, gey ve biseksüel çalışanları bir araya getirecek bir günlük bir etkinlik gerçekleştirmek istiyoruz.

Bu etkinlikte; çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı raporlama çalışması hakkında bilgi verme, LGBTT örgütler sürecinde lezbiyen, gey, biseksüel çalışanların sorunları, çalışma yaşamında ayrımcılık: geleneksellik ve piyasa kıskacında eşcinsel çalışanlar, politika düzeyinde LGB çalışanların çalışma hayatı, çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı ile mücadelede sendikacıların rolü, çalışma hayatında ve sendikada karşılaştığımız sorunlar ve neler yapabiliriz üzerinden paylaşımlarda bulunmayı amaçlıyoruz. Toplantıya katılan avukatların eşliğinde, Türkiye’ deki hukuki süreç hakkında belli değişikliklerin yapılabilmesi için parti temsilcileri, milletvekilleri ve bakanlık görevlileri ve sendikalar ile birlikte çalışabilmenin zeminini oluşturmayı amaçlıyoruz.

İspanya Bir Eşcinselden Özür Diledi


İspanya devleti, Franco diktatörlüğü sırasında cinsel yönelimi nedeniyle tutuklanan 5 bin erkekten biri olan Antoni Ruiz'den resmen özür diledi.
İspanya devleti 1970'li yıllarda eşcinsel olduğu için tutuklanarak cezaevine konulan Antoni Ruiz'den özür diledi. Bugün 50 yaşında olan Ruiz, faşist diktatör General Francisco Franco'nun yasaları uyarınca cinsel yönelimi nedeniyle tutuklanmıştı.
General Franco'nun 36 yıllık yönetimi sırasında yaklaşık 5 bin erkek eşcinsel oldukları için tutuklandı. 1976 yılında henüz 17 yaşındayken tutuklanan Ruiz de bunlardan biriydi.
Valencia kentinde doğup büyüyen Ruiz bir gün ailesine eşcinsel olduğunu söyledi. Ailesi oğullarının sırrını Katolik bir rahibe açıkladı. Rahip de durumu yetkililere bildirmekte gecikmedi. Üç ay hapis cezası alan Antoni cezasını çektikten sonra üstüne bir de sürgün cezası aldı ve 1 yıl süreyle yaşadığı yerden uzak kaldı.
Bugün 50 yaşında olan ve eski eşcinsel tutukluların kurduğu bir derneğe başkanlık eden Antoni Ruiz geçen hafta İspanya Adalet Bakanı'ndan geçen hafta bir resmi özür mektubu aldı. Ayrıca kendisine tazminat olarak 4 bin Euro verildi. Ruiz hükümetin yaptığı bu "sembolik jest"ten memnun olduğunu söyledi ve ülkesinin eşcinselliğe karşı hoşgörülü olmasından da büyük onur duyduğunu belirtti.
İspanya'da eşcinsel ilişkiyi yasaklayan yasalar ülkenin 1979 yılında demokrasiye geçişiyle birlikte kaldırılmıştı. Sosyalist Jose Luis Rodriquez Zapatero hükümeti de aynı cinsiyetten insanların evlenmesine ve eşcinsel çiftlerin evlat edinmelerine izin verilmesini yasallaştırmıştı.

BİA Haber Merkezi

6 Aralık 2009 Pazar

Homofobi kurbanıyım


Evim' dediği işyerinden kovulan VJ Bülent, 'İlk günden beri bana karşı homofobik tavırlar vardı. Ben Huysuz Virjin'le başlayan sürecin son kurbanıyım' dedi ve ekledi: Artık eşcinsel haklarını konuşma zamanı...

Son günlerin en çok konuşulan ismi o. Tam 14 yıldır ekranlarda. Dizilerde rol aldı, filmlerde oynadı, albüm yaptı. Ama son bir haftadır herkes onun hakkında konuşuyor. VJ Bülent, Kral TV'deki görevinden alındı ve hiç beklemediği anda arkasında inanılmaz bir kamuoyu desteği buldu.

İşinde başarılı yapan, kanalla özdeşleşen tek marka olan VJ Bülent'in işinden tazminatı dahi ödenemeden atılmasının altında Türkiye'nin gittiği o son derece can sıkıcı muhafazakar yol olduğu düşünülüyor. VJ Bülent işinden homofobi yüzünden mi atıldı? Bu süreç içinde başına neler geldi? Şimdi neler yapacak?

'Olay VJ' yaşananları tüm çıplaklığıyla ilk kez anlatıyor...

İşten çıkarılma süreciniz nasıl başladı? Bu zamana kadar hiç baskı görmüş müydünüz?
Baskıyı Uzanlar ve TMSF arasındaki Yüksel Eysen döneminde gördüm sadece. Doğuş Grubu'nda ilk başta her şey sütlimandı.
Fakat son iki aydır yayına çıkmadım. Doğuş Grubu'ndan hep güzel jestler gördük ama iş ne zaman maaş gibi, mutsuz olduğumuz konulara gelince hep negatif tavırlar sergilenmeye başladı.
'Sen Kimsin?' Diye Hakaret Ettiler

İlk tartışma neden çıktı?
Yayına çıkmadığımız için konuşmaya gittiğimde, bana çok
kötü davrandılar, hakaret ettiler. 'Sen kimsin? Buradaki durumu sana mı anlatacağız?' diye terslediler. Sadece çalıştığım yerdeki geleceğimizin nasıl olacağını öğrenmek istiyordum.

Kral TV, VJ'siz yayın dönemine geçmek istediği için sizi ekrana çıkarmadığını söylüyor...
Bizim böyle bir şeyden haberimiz yoktu. Şimdi ağız değiştiriyorlar. Yani VJ'siz yayına geçmek istediklerini söyleseler herhalde paspasın üstünde yatıp 'Hayır, VJ'li olacak! Ben de ekrana çıkacağım' diye yalvarmazdım.

Oray Eğin'in programında Cem Uzan hakkında konuştuğunuz için olabilir mi?
İlk başta öyle söylendi. Bant elimde. Oradaki alengirli cümlelerin hepsini Yıldo söylemiş. Şimdi, 'VJ'siz yayına geçeceğiz' denilerek tekrar ağız değişti. Beni atmak için bir bahane aradılar.

Çalıştığınız şirket içinde cinsel kimliğinizden dolayı baskı gördünüz mü?
Hayır. Şirketim son derece profesyonel bir kurumdu. Ben şahıslarla ilgili homofobi problemi olduğunu düşünüyorum. İlk günden beri kişisel olarak bana karşı böyle bir tavır var. Ben Huysuz Virjin'le başlayan sürecin son kurbanıyım.

İşten çıkarıldığınızı nasıl öğrendiniz?
İnternetten öğrendim. Çok isterdim ki birisi bana tebliğ etsin. Ancak haber bile verilmedi.

Gerekçe olarak ne gösterildi?
Bazı şeylerden rahatsız olduklarını, Oray Eğin'in programına çıktığım ve Kral TV'yi savunmadığım için işten çıkarıldığımı söylediler. Bahane aradılar.
Yatağımdan Kime Ne?

Bu, sizin işten kovulma davanız olmaktan çıktı artık. Birçok insan bunu Türkiye'nin girdiği muhafazakar gidişatın uzantısı olarak düşünüyor. Homofobiye karşı bir tür simge olarak görülüyor. İşlerin bu noktaya gelmesinden rahatsız mısınız?
Artık rahatsız değilim. Huysuz Virjin'in, Fatih Ürek'in sesi çıkmıyor. Şu anda Kürt hakları konuşulurken, eşcinsel hakları da konuşulsun. Bu konu insanların kiminle yattığı ya da öpüşüp seviştiğiyle alakalı değil. Kürt hakkı varsa, gey hakkı da vardır. Kürt hakları için ortalığı ayağa kaldırdılar. Nerede geyler? Nerede travestiler? Eli yüzü düzgün sıradan bir insanım. Aynı markete gidiyoruz, aynı şeyleri yapıyoruz. Kime ne benim yatakta ne yaptığımdan?

Ama biliyorum ki, daha da zor bir süreç beni bekliyor. 14 yıldır çalışıyordum. Evimden
çıkardılar beni. Bana bu yapılanı hiçbir zaman unutmayacağım. Her gözyaşım onların vereceği tazminatın elli bin katıdır.
Uçakta Panik Atak Geçirdim
İşten çıkarıldığıma ilk başta inanamadım. Ertesi gün sahne programım için İzmir'e gidiyordum. Uçakta yan tarafıma baktım, haberimi okuyan bir adam var. Ön tarafta başka birisi... O kadar büyük bir acı yaşadım ki...O an anladım. Panik atak geçirdim. Bir an öleceğimi sandım.
Tilbe: Bomba Koyayım İstersen
Yıldız Tilbe, 'Bomba koyayım istersen. Ya da Taksim'e çıkıp yürüyelim' dedi. Beni çok lüks bir otele götürdü, oturduk sabaha kadar konuştuk. Beni onore etmek için yaptı, ben o küçücük maaşımla o otelin parasını ödeyemem çünkü. Gülben Ergen 'Sen efendi efendi otur, benden haber bekle' dedi. Zerrin Özer ağlayarak aradı. Hande Yener'in 'Kral TV Kral'sız' kaldı lafı benim için slogan olmuştur.

Böyle bir kamuoyu desteği beklemiyordum. Ve tahmin de etmiyordum. Çok gururlanıyorum. Bu insanlar hassas insanlar. Hiçbir suçum yok benim. Ben ekmeğinin derdinde olan biriyim sadece. Sonuçta hayatım devam ediyor. Başka projeler üretmeye çalışırım. Gidip bir dizide rol alırım. Mahsun Kırmızıgül'ün son filminde travestiyi canlandırdım. Ben oyuncuyum. Hiçbir şey olmaz merak etmeyin, gidip bir çocuk tiyatrosuna girer orada oynarım.
Yiğit Karaahmet

5 Aralık 2009 Cumartesi

‘Pozitif’ hayat bilgisi sıfır!

Cumartesi, 5 Aralık, 2009
Seks İşçilerinde HIV/AIDS Araştırması Ve HIV Testi Projesi Raporu açıklandı
Rapora göre, HIV pozitif seks işçilerinin yüzde 40 ı hastalık hakkında bilgiye sahip değil ve hiç HIV testi yaptırmamış
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, ‘Hacettepe Üniversitesi AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi’nin işbirliği ve Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Programı’nın mali katkısıyla, seks işçilerinin bilgi tutum ve davranışlarını ölçmeye yönelik anketler uygulandı.

Kan örnekleri alınarak gerçekleştirilen HIV testleri değerlendirildi. 100 biyolojik kadın seks işçisi ile 100 transeksüel seks işçisi’nin katılımıyla, 6 ay süren çalışma sonucunda oluşturulan raporda, HIV pozitif olanların yüzde 40’ının HIV / AIDS hastalığı hakkında herhangi bir eğitim ya da danışmanlık almadığı ortaya kondu.
Raporda, HIV pozitiflerin üçte birinin şimdiye kadar HIV testi yaptırmamış olduğu belirtildi.

Hastalığın Gizli Kalmasını İstiyorlar
Rjxos Grand Hotel Ankara’da sonuçları açıklanan raporda, çalışmaya katılan transeksüel seks işçilerinin tamamının, kadın seks işçilerin ise yüzde 79’unun Türkiye vatandaşı olduğu belirtilerek, yabancı uyruklu kadın seks işçileri arasındaki en büyük oranın Rusya’ ya ait olduğu, bunu Gürcistan ve Azerbaycan’ın izlediği kaydedildi.
Kadın seks işçilerinin prezervatif kullanma oranını trans bireylerden daha düşük olduğunun ifade edildiği raporda, şu veriler yer aldı: "Küçük yaşlardaki transeksüel seks işçileri, büyüklerden daha az prezervatif kullanıyor, ilköğretim seviyesindeki transeksüellerin prezervatif kullanma sıklığı okuryazar gruptan daha yüksek. HIV pozitiflerin yarıya yakını HIV’in hamilelikte ve emzirme aşamasında bebeğe bulaşma riskine ilişkin bilgiye sahip değil. HIV pozitiflerin yüzde 40’ı sivrisinek ısırığı ile HIV in bulaşacağını sanıyor.
HIV pozitiflerin beşte biri tek eşliliğin HIV pozitiften korunmada bir yöntem olacağını düşünüyor. Seks işçilerinin büyük çoğunluğu, aile üyelerinden biri HIV/AIDS hastası olduğunda bunun gizli kalmasını istiyor.

Raporda, çalışmaya katılan seks işçilerinin büyük bir çoğunluğunun HIV testi sonuçlarını almadığı, bu oranın kadın seks işçileri arasında daha fazla olduğu kaydedildi. HIV/AIDS ile mücadelede veri temin etme amacı taşıyan araştırma sonuçları, ileride yapacakları çalışmalarını planlamada yardımcı olmak üzere ilgili tüm resmi ve sivil toplum kuruluşlarıyla paylaşılacak.

BirGün / Özlem Zorcan

Cinayet Zanlısına Ömür Boyu Hapis


Sır cinayet çözümlenecek
Bursa’da Münevver Karabulut gibi başı kesildikten sonra cesedi çöp konteynırına atılan transeksüelin katil zanlısı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle dava açıldı.
Savcının hazırladığı iddianamede, şüphelinin, transseksüel Eda Yıldırım’ı kendisiyle ilişkiye girdikten sonra 31 gün boyunca hiç aramadığı ancak cesedin ortaya çıkması üzerine toplam 162 kez aradığı belirtildi.

Transseksüel Eda Yıldırım’ın başı kesilmiş cesedi bir konteynırın içinde bulunmuştu. Şüpheli, önümüzdeki günlerde ağır ceza mahkemesinde hakim karşısına çıkacak.

Yaklaşık 8 ay önce merkez Yunus Emre Mahallesi Yaprak Sokak’ta başı kesildikten sonra cesedi çöp konteynırına atılan transseksüelin 38 yaşındaki Eda Yıldırım olduğu, parmak izinden yola çıkılarak belirlendi.

Yıldırım’ın otomobilindeki peçetede bulunan sperm örneklerinden yola çıkan cinayet masası ekipleri, bu kişinin DNA raporunu çıkardı.
Bir barda sahneye çıkan transseksüel Yıldırım’ın tüm arkadaşlarım yakın takibe alan polis, bir su firmasında pompacı olarak çalışan 29 yaşındaki S.Ö.’ye ulaştı. Olayın faili olduğu iddiasıyla gözaltına alman S.Ö., ifadesinde Eda Yıldırım ile askerdeyken tanıştığını belirterek, “Olay günü onu otelden aldım. Pikniğe gittik. Arabayı benim kullanmamı istedi. Araç içinde ilişkiye girdik. Ter içinde kaldım. Spermlerin bana ait olduğu doğrudur. Çünkü onunla ilişkiye girdim. Ama onu kesinlikle öldürmedim. Daha sonra da otele bıraktım. Kendisini 9 yıldır tanırım. Suçsuzum.” diye ifade verdi.

Soruşturma Tamamlandı
Savcılık, halen kayıp olan Eda Yıldırım’ın kesik başını arıyor. Soğuk bir yerde tutulduğu düşünülen Yıldırım’ın kesik başı, şüpheliyle en son ilişkiye girdikleri Bilecik’in İlyasbey Köyü’nde yapılan bütün aramalara rağmen bulunamadı. Savcılığın titiz bir şekilde sürdürdüğü soruşturması sona erdi. Cesedin bulunmasından 5 gün sonra ifadeye çağrılan şüpheli S.Ö.’nün emniyete giderken maktule ile birlikte çekilmiş cinsel ilişki görüntüleri bulunan cep telefonunu kırarak imha ettiği tespit edildi.

İddianame Hazırlandı
Savcının hazırladığı iddianamede, şüphelinin, Eda Yıldırım’ı kendisiyle ilişkiye girdikten sonra 31 gün boyunca hiç aramadığı ancak cesedin ortaya çıkması üzerine toplam 162 kez aradığı belirtildi. Ayrıca zanlının, Yıldırım’ın kaldığı otelde 3 gün boyunca konakladığını savcıdan gizlediği tespit edildi. Savcı, soruşturmayı farklı yöne çekmeye çalıştığı düşünülen zanlının maktuleyi aralarında çıkan bir mesele yüzünden öldürmüş olabileceğini ileri sürdü. Zanlı hakkında, "canavarca his saikıyla adam öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle dava açıldı.

Bursa Hakimiyet
12/03/2009

New York Eşcinsel Evliliği Reddetti


Eşcinsel evliliği konusunda, bu güne kadar en dramatik ve duygusal tartışmaların yaşandığı New York eyaletinde, Senato, eşcinsel evliliği yasa tasarısını 24’e karşı 38 oy ile reddetti.

Ülkenin en kalabalık üçüncü eyaletinin valisi David Paterson yasaya desteğini açıklamış ve Senatodan geçtiği gibi imzalayacağını belirtmişti. Yasa tasarısı kabul edilmiş olsaydı New York, ABD’nin eşcinsel evliliğe onay veren altıncı eyaleti olacaktı.

İki saatten fazla süren yoğun tartışmalar Senato’nun web sayfası üzerinden binlerce kişi tarafından izlenirken, çoğunluğu Siyahlardan ve Yahudilerden oluşan 18 demokrat tasarıyı destekler nitelikte söz aldı. Tasarıya karşı olanlar adına sadece bir görüş bildirildi. Senatodan bir yasa tasarısının geçebilmesi için 32 kabul oyuna ihtiyaç duyuluyor. Genel olarak yasa tasarıları senatoya, kabul oy sayısına ulaşacağı öngörüldükten sonra getiriliyor. Ancak eşcinsel evliliği istisnai bir durumdu, çünkü 32 Demokrat (tamamı eşcinsel yanlısı değil) ve 32 Cumhuriyetçiden oluşan senatonun kararının ne olacağı, başta yasa tasarısını senatoya getiren aynı zamanda açık eşcinsel olan Tom Duane tarafından dahi öngörülemiyordu.
Oylama öncesi tartışmalarda Afrikalı-Amerikalı senatörler, bugün eşcinsel evliliklerine karşı öne sürülen argümanların, onlarca yıl önce ırklar arası evlilikler için öne sürülen argümanlar ile birbirine ne kadar benzer olduğunu vurguladılar. Aynı zamanda yasanın dini özgürlükleri hiçbir şekilde engellemediği belirtildi.

Tasarı karşıtı Senatör Ruben Diaz (solda) ve tasarıyı senatoya taşıyan Senatör Thomas Duane
Brooklyn’den Afrikalı-Amerikalı senatör Velmanette Montgomery, tasarıyı savunurken Duane ve partneri Louis Webre’yi kastederek şunları söyledi: “Benim ailemde ve kültürümde, özellikle dini inançlarımla ilintili olarak, eğer siz evli olmadan birlikte yaşıyor iseniz, siz günah içinde yaşıyorsunuz demektir. Bu yüzden, bu inanca sahip olan bizler, onların günah içinde yaşamaması için eşcinsel evliliğine destek olmalıyız.”

Williamsbridge’den Afrikalı-Amerikalı Demokrat senatör Ruth Hassell-Thompson, erkek kardeşinin dokunaklı hikâyesini paylaştı. Kardeşinin eşcinsel olduğu için ailesini terk ettiğini, onu bulabilmek için yıllarını harcadığını ve bulduğunda birlikte olduğu insanın hayatını kaybettiğini ve kardeşinin onun hatırasına dair hiçbir şey alamadığını anlattı.
Brooklyn’den Afrikalı-Amerikalı senatör Eric Adams tasarıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Alabama, Arkansas, Delaware, Florida, Georgia, Kentucky, Louisiana, Maryland, Missouri, Mississippi, Kuzey ve Güney Carolina, Tennessee, Teksas, Virginia, Washington D.C. ve Nebraska. Tüm bu eyaletler, bir zamanlar siyahların köle olarak satılmasına ve yasal köleliğe çoğunluğun desteği olduğu için izin verdiler. Ama çoğunluğun desteklemesi bunun doğru olduğunu göstermiyordu. Bizler, doğruyu seçerek ülkeye örnek olmalıyız. Eşcinseller bugün bir zamanlar İrlandalıların, İtalyanların, Siyahların ve diğerlerinin pozisyonundadır. Amerikalılar sevdikleri insan ile evlenme hakkına sahiptir. Bu aşk ile ilgilidir ve bizim bunu red etme hakkımız yok.”

Harlem’den Afrikalı-Amerikalı senatör Bill Perkins, Tom Duane’ye dönerek “Teşekkürler kardeşim” diyerek sözlerine başladı. Ardından yasa tasarısını destekleyenlerin oturduğu kesime dönerek, “Bugün bu noktaya gelmemizi sağlayan sizlere de teşekkürler. Oylama sonucu her ne olursa olsun, değişim geliyor. Dr. Martin Luther King’in fedakarlıklarının boşuna olmadığını görerek bugün bize gülümseyerek baktığını biliyorum.”
Birçok Yahudi kökenli senatör söz alarak, Yahudilere yapılan ayrımcılıklar ile eşcinsellerin karşı karşıya kaldığı ayrımcılıkların benzerliklerinin altını çizdi. Yahudi ökenli Mamaroneck senatörü Suzi Oppenheimer, şunları söyledi: “Bu sadece gey ve lezbiyen topluluğu için değil. Bu bizim insanlığımızın bir göstergesidir aynı zamanda.”

Senato, Eyalet Meclisinin yasa tasarısını ikinci defa kabul edişinden 24 saat sonra Vali Paterson’un çağrısı ile bir araya geldi. Eyalet meclisi yasa tasarısını ilk olarak Mayıs ayında kabul etmişti. Eğer tasarı kabul edilse idi, Vali Paterson’un imzasının ardından yasalaşacaktı.

Yasa tasarısının oylanması New York Senatosu’nun önüne defalarca geldi gitti. Kasım ayının başında, Main eyaletinde yapılan referandumun kaybedilmesinin ardından, tasarının destekçilerinin yeterli oya ulaşılamayacağı inancıyla son dakikada oylamadan vazgeçildi. Demokratlar, Paterson ile uzlaşmaya vararak sene sonunda tasarıyı oylamaya karar verdi.

Ancak ertelemenin işe yarayıp yaramayacağı bilinmiyordu. Ertelemeyi aktivistler gerekli 32 oyu sağlayabilmek için lobi faaliyetleri için kullanırken, tasarı karşıtı olan Ulusal Evlilik Örgütü (National Organization for Marriage), tasarı reddedilse dahi kabul yönünde oy verecek Cumhuriyetçilerin bozguna uğrayacağı yönünde uyarıda bulundu. Tasarının reddedilmesinin ardından Ulusal Evlilik Örgütünden Maggie Gallagher “Bu çok büyük bir zafer. New Jersey eyaletindeki tasarı için bir bozgun yaratacak ve New Hampshire’da evlilikleri yasallaştıran politikacılar için önümüzdeki seçimlerde çok üzücü geçecek” dedi.
Bill Clinton’ın eşcinsel hakları alanındaki danışmanı Richard Socarides, New York’un bu mücadelede en büyük ödül olduğunu belirterek şöyle dedi: “New York sadece büyük bir eyalet olduğu için birçok kişiyi etkilemeyecek, aynı zamanda New York sembolik olarak ülkenin finans, sanat ve kültür önderidir.”
Yasa tasarısının öğleden sonra üç sularında reddedilmesinin ardından, çeşitli eşcinsel medya organları eylem çağrısında bulundu. Birkaç saat içinde Times meydanında toplanan yüzlerce kişi çeşitli slogan ve pankartlarla tasarının reddedilmesini kınadı. Özellikle tasarıyı red eden 8 demokrat senatörün isimleri okunarak yuhalandı. Eylemlerin önümüzdeki günlerde artarak devam etmesi bekleniyor.

Tasarının savunucuları, kaybetmenin içinde de zaferler olduğunu, 1969 Stonewall isyanı ile eşcinsel hareketin kıvılcımını yakan New York’taki mücadelenin, eşcinsel harekete yeni modeller sunacağına inanıyorlar.
Eşcinsel evlilikleri şu anda Connecticut, Iowa, Vermont, ve Massachusetts eyaletlerinde yasallaşmış durumda. New Hampshire eyaletinde ise 1 Ocak tarihinde yürürlüğe girecek. Yasa New York’da kabul edilmemiş olsa da, başka eyalet ya da ülkede evlenmiş eşcinsellerin evlilikleri geçerli. Washington D.C.’de şehir meclisi, geçtiğimiz pazartesi günü, eşcinsel evliliği yasa tasarısına oylama ile ilk kabulü verdi. Tasarının 15 Aralıkta ikinci kez oylanması ve ardından 30 günlük Kongre sürecinden geçerek yasalaşması bekleniyor.

Pink News, Advocate, 365Gay

3 Aralık 2009 Perşembe

LGBTT Hakları Platformu Basın Açıklaması: “Lezbiyenlik Sıradan Bir Yaşam Tarzıdır!”


LGBTT Hakları Platformu, RTÜK’ün sansür uygulamasına karşı, “Eşcinselleri Görünmez Kılmak İsteyen Ayrımcı Zihniyetten Endişeliyiz” açıklaması yaptı.
Platform, yaptığı basın açıklaması ile bir televizyon kanalında iki genç kızın öpüşmesini "lezbiyen bir ilişki sıradan bir yaşam tarzı gibi gösteriliyor" gerekçesiyle sakıncalı bulan RTÜK’ün yaklaşımını ayrımcı ve sansürcü olarak değerlendirdi.

LGBTT Hakları Platformundan yapılan açıklamanın tam metni:

“Basından takip ettiğimiz kadarıyla, RTÜK Moviemax kanalında yayınlanan “Vahşi Şeyler 3” filminde iki kadının öpüşme sahnesi olduğu gerekçesiyle, filmi “Türk aile yapısına uygun değil, çünkü belden yukarısı çıplak iki genç kız öpüşüyor, lezbiyen bir ilişki sıradan bir yaşam tarzı gibi gösteriliyor” gerekçesiyle sakıncalı bulmuş ve filmi yayınlayan kanala ceza verilmesini istemiştir.
Sayın RTÜK üyeleri gerçeği görmezden gelmeye çalışsalar da gerçek bir tanedir. Bu ülkede eşcinseller de yaşamaktadır ve onların da “sıradan bir yaşam tarzı” vardır. Eşcinselliğin olağanlığını kabullenmeyip olağan dışı gibi göstermeye çalışmak, gerçeği değiştirmemektedir. Bu ülkedeki eşcinseller kendilerini görünmez kılmak isteyen, ahlaka ve aile yapısına aykırı ilan eden bu zihniyetin yarattığı toplumsal önyargılar nedeniyle her gün şiddete uğramaktadır. Eşcinsellerin yaşayış ve kendini ifade ediş biçimini görünmez kılmak, eşcinseller yokmuş gibi davranmak ve görünürlüklerini cezalandırmak istemek, en az bir grubu toptan yok etmek gibi, soykırım gibi insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Türkiye topraklarında heteroseksüel bireyler kadar eşcinsel bireyler de yaşamaktadır. Heteroseksüellik her gün 24 saat medyada temsil edilirlerken, medyada nadiren yer bulabilen eşcinselliğin görünmesini engellemeye çalışmak açıkça ayrımcılıktır. Anayasanın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ile hiçbir grup vatandaşın başka bir grup vatandaştan daha farklı muameleye tabi tutulamayacağı garanti altına alınmıştır. RTÜK’ün eşcinselliğin medyadaki görünürlüğünü yasaklamaya yönelik tutumu, anayasanın amir hükümleri ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin imzaladığı uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırıdır.

Türk aile yapısına ve ahlaka uygun olmadığı gerekçesi ile kapatılmak istenen Lambdaistanbul LGBTT Derneği’ne ilişkin olarak Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 25.11.2008 tarih ve E: 2008/419, K: 2008/5196 sayılı kararında;

“Eşcinsellerin varlığının herkesçe bilinen bir gerçek olduğu, bu kişileri tanımlayan sözcüklerin literatürde, bilimsel yayınlarda, medyada ve günlük dilde sık sık kullanıldığı, kişilerin kendi istemi dışında gerçekleşen böyle bir cinsel yönelime sahip olmalarının ahlaksızlık olarak nitelendirilemeyeceği”

belirtildiğini ve RTÜK’ün sansüre ilişkin tutumunun yüksek Yargıtay kararı ile çeliştiğini hatırlatmak isteriz.

RTÜK gibi kanunla göreve getirilen kamu kuruluşlarının, kamu kuruluşu oldukları ve kamunun her vatandaşı temsil etmesi gerektiği hususunu unutmadan, hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı tutumlar sergilememesini ve açıkça ayrımcılık içeren eşcinsellere yönelik sansüre son vermesini talep ediyoruz.”

HIV/AIDS Dünyada Azalıyor, Türkiye’de Artıyor...

Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı UNAIDS’e göre 2008 yılında dünyada HIV/AIDS’e yakalananların sayısı azaldı. Türkiye’de ise sayılar tam tersi bir gerçeği gösteriyor. Dünyada HIV/AIDS azalırken Türkiye’de artıyor...
Birleşmiş MilletlerHIV/AIDS OrtakProgramı (UNAIDS), 24 Kasım 2009’da güncel verilerin ve değerlendirmelerin yer aldığı küresel AIDS raporunu yayınladı.
Rapora göre 2008 yılında, dünya çapında tahmini olarak 2.7 milyon (2.4 milyon – 3.0 milyon arası) kişi HIV ile enfekte oldu.
Yeni HIV enfeksiyonlarının en yüksek olduğu 1996 yılıyla kıyaslandığında 2008 yılındaki yeni HIV enfeksiyonlarının % 30 daha az olduğu; son sekiz yıl içerisinde ise % 17 oranında azaldığı görülüyor.
Tahmini olarak 430 bin (240 bin – 610 bin) yeni HIV enfeksiyonu ise 15 yaş altındaki çocuklarda görüldü. Rapora göre bunların büyük çoğunluğunun, hamilelik sırasında, doğum esnasında ve emzirme yoluyla gerçekleştiğine inanılıyor.
Dünyada Azalıyor, Türkiye’de Artıyor
Türkiye bu raporda Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi içinde değerlendirilmiş. 2008 yılında bu bölgede yaklaşık 35 bin kişinin [24 bin – 46 bin] HIV ile enfekte olduğu belirtiliyor. 20 bin [15 bin – 25 bin] kişinin AIDS ile ilgili hastalıklardan dolayı hayatını kaybettiği ve toplam 310 bin [250 bin – 380 bin] kişinin bu bölgede HIV ile yaşadığı tahmin ediliyor.
Raporda bu bölgede AIDS ile mücadele sistemlerinde büyük bir güçlendirme çalışmasına gerek olduğunun altı çiziliyor.
Rapora göre, bu bölgedeki ülkelerde HIV’in yayılımında önemli olan faktörlerden birisi, çoğunlukla HIV ile yurtdışında çalışırken karşılaşan kişilerin, ülkeye geri dönüşlerinde cinsel partnerlerine bulaştırmaları. İkinci faktör ise “anahtar gruplar” arasındaki bulaşma. Bu bakımdan rapora göre, bu ülkelerde önleme çalışmalarının yoğunlaşması gereken gruplar, yurtdışında çalışırken HIV’e maruz kalan erkeklerin kadın partnerleri, madde kullanıcıları, eşcinsel erkekler ve seks işçileri.
Raporda son olarak, bu bölgenin çoğunluğunda tedaviye yönelik çalışmaların zayıflığı vurgulanıyor.
Ayrıca bu bölgede HIV konusunda eğitim - bilgilendirme yönünde ilerlemeler kaydedilmiş olmasına karşın, test olan kişi sayısının hâlâ çok az olduğu belirtiliyor.
Pozitif Yaşam Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Arzu Kaykı bu konuda şu açıklamayı yaptı:
“Dünyada azalırken Türkiye’de artıyor... Bu artışın temel nedenleri bizce halen “ülkemizde HIV yok algısı”, “HIV/AIDS’in öncelik olmayışı”, ülkemizde ortaya çıkan diğer bulaşıcı enfeksiyonlarda hızla alınan eylem planlarının HIV/AIDS için de alınmasını talep ediyoruz. Toplumu da HIV/AIDS’e gözünü kulağını açmaya davet ediyoruz. Ve diyoruz ki HIV/AIDS’ yönelik önyargılarınızdan kurtulun. Biz Pozitif Yaşam Derneği olarak pek çok sivil toplum örgütü, gönüllüler, sanatçılar, doktorlar ve destekçilerimizle bugün Tünel meydanında HIV/AIDS’e dikkat çekmek ve HIV/AIDS ile ilgili önyargılarınızdan kurtulun demek için buluşuyoruz. Konuya duyarlı herkesi bekliyoruz” dedi.
Kaynaklar:




'Her zaman, her durumda suçluyum çünkü travestiyim'


Son üç yılda kaç travesti öldürüldü farkında mısınız? En azından bildiklerimiz 30! Ölüm son aşama; bir de çoğunlukla aile ocağında başlayıp yan komşular, mahalle sakinleri derken çapı da, yoğunluğu da değişen daimi bir şiddet halesi var. Polise başvurmak daha büyük dert... Böyle bir nefreti sürekli üzerinde hissederek yaşamak nasıl bir şeydir? Cansel ve Özlem zorlu hayatlarını içtenlikle paylaştı.
Ortada bir seri katil yok ama onlar bir bir öldürülüyor. Cansel ve Özlem bu ülkede bir travestinin nasıl yaşadığını, nasıl öldüğünü anlatıyor

İsmi belirlenemeyen bir kişinin 17 Ekim 2009’da Beyoğlu’nda bir evde bulunan cesedi, üç yıl içerisinde basına yansıyan 30 cinayetin kurbanları ile ortak bir özellik taşıyordu. İsimsiz cesette, Ankara’da 23 ve 29 Mayıs 2009’da ya da Bursa’da 23 Mart’ta başı ve gövdesi ayrı yerlerde bulunan cesetler gibi işkenceyle öldürüldüğüne dair izler bulunmaktaydı.

Kim bu öldürülenler? Sokaklarda bir seri katil mi dolaşıyor? Uzatmadan yanıtını verelim. Öldürülenler ve öldürülecekler seks işçiliği yapan travestiler... Duyduğunuz yanıt sizi rahatlattı mı yoksa?

Bu yanıttan tatmin olamayanlar için aklımızdaki soruları bu şiddetin merkezindeki iki kurbana sorduk. İstanbul, Harbiye’de ‘çarka çıkan’, yani para karşılığı seks yapacağı erkekleri bulmak için cadde kenarında bedenini teşhir eden Cansel ve Özlem’le iki mesai arası konuştuk.

Cansel, geçtiğimiz ağustos ayında medyaya ‘Mahallenin travesti isyanı’ başlığıyla yansıyan olaylarda linç edilmek istenenlerden biri... Özlem, Taksim’in göbeğinde haraç için satırlarla yaralandı, yaşadığı saldırıların sayısını hatırlamıyor bile... İkisinin de anlattıklarında adım adım gelen yeni cinayetlerin işaretleri var.


Travesti cinayetlerinin üç yıllık kronolojisi
27 Ocak 2007 - İ.C.
24 Şubat 2007 - M.T.
28 Şubat 2007 - Binnur
20 Mart 2007 - S.K.
5 Mayıs 2007 - E.Ö. ve S.D.
7 Temmuz 2007 - Deniz
19 Ağustos 2007 - İsmi veya takma adı bilinmiyor.
21 Ağustos 2007 - Ece
13 Eylül 2007 - Ö.Z.
18 Eylül 2007 - D.U.
4 Ekim 2007 - M.U.M.
5 Ekim 2007 - Kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce bıçaklanarak öldürülen, aynı evde kalan iki travestinin ismi veya takma adı bilinmiyor.
7 Aralık 2007 - Melisa, polis tarafından silahla göğsünden vuruldu.
30 Ocak 2008 - E.B.
19 Mart 2008 - H.A.
4 Haziran 2008 - Sisi
15 Temmuz 2008 - A.Y. cinsel kimliği nedeniyle ailesi tarafından öldürüldü.
5 Ağustos 2008 - E.A.
5 Ağustos 2008 - M.Z.
5 Ağustos 2008 - Y.M
12 Ağustos 2008 - C.K.
10 Kasım 2008 - Eryaman davasının ilk şikâyetçilerinden D.İ. öldürüldü.
19 Aralık 2008 - İsmi saptanamayan bir transseksüel otoyolda göğsüne isabet eden iki kurşunla öldürüldü.
10 Mart 2009 - E.S.
22 Mart 2009 - Çöp konteynerinden kafası ve cinsel organı kesilmiş bir travesti cesedi çıktı.
27 Mart 2009 - Ş.G.
20 Haziran 2009 - İsmi veya takma adı bilinmiyor.
6 Temmuz 2009 - M.A.
30 Temmuz 2009 - İsmi veya takma adı bilinmiyor.
10 Ekim 2009 - İsmi veya takma adı bilinmiyor.

Haberin Tamamı:
http://www.kaosgl.com/icerik/her_zaman_her_durumda_sucluyum_cunku_travestiyim

2 Aralık 2009 Çarşamba

Önyargı balonları uçtu, gerçeklerle yürüdük!



Pozitif Yaşam Derneği bugün 1 Aralık Dünya AIDS günü kapsamında, 42 kurum ve kuruluşun temsilcileri, sanatçılar ile birlikte “HIV/AIDS ile ilgili önyargılarınızdan kurtulun!” demek için sokaktaydı.

HIV ile yaşayanlar, anneleri, babaları, çocukları, eşleri, arkadaşları… kadın ve gençlik örgütleri, doktorlar, öğretmenler, hukukçular, sanatçılar, özel sektör temsilcileri, dansçılar, pantomimciler, mitolojik tahta bacaklar bando eşliğinde Tünel Meydanı’ndan Galatasaray Lisesi önüne kadar ritim eşliğinde, renkli görüntülerle yürüdü.

Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, sanatçı Arzu Yanardağ, Teoman Nemrutlu ve Ayça Damgacı’nın katıldığı yürüyüşte farklı mesleklerden, farklı örgütlerden ve yaşlardan insanlar bir araya geldi ve önyargı balonlarını havaya bıraktı.

Önyargıları geride bırakıp gerçeklerle devam etmek için bir araya gelen katılımcılar şu gerçeklere vurgu yaptı: “HIV bugün herkesi, hepimizi ilgilendiriyor. Dünyada tahmini 33 milyon HIV ile enfekte kişinin %50 kadarını kadınlar ve % 7 kadarını ise çocuklar oluşturmakta. 1996 yılında çıkan Antiretroviral (virüsü baskılayan) ilaçlar ile HIV pozitif kişiler sağlıklı bir yaşam sürdürebilir hale geldi. Tıp HIV pozitif kişilerin kaliteli yaşamasına imkan sağlamışken, maalesef önyargılar buna izin vermiyor.

İstanbul’daki etkinliğe paralel olarak Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG), Türk Tıp Öğrencileri Uluslararası Birliği (TurkMISC), Habitat için Gençlik ve Ulusal Gençlik Parlamentosu’nun destekleriyle gençler Türkiye genelinde 24 ilde HIV/AIDS’e ilişkin önyargılardan kurtulmak için etkinlikler düzenledi.

“Ayrımcılığı önleyemezsek, hastalığın yayılımı da önleyemeyiz”

Önyargı balonlarının havaya bırakıldığı basın açıklamasında Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS) müdürü Ela Aktürkoğlu yaptığı konuşmasında; Dünya’da HIV/AIDS’e ilişkin önleme çalışmaları ile yeni vaka sayılarında sabitlenme, hatta kimi ülkelerde azalma olduğunu kaydetti. Tüm insanların HIV/AIDS’e ilişkin tedavi, bakım, önleme ve desteğe erişiminin temel insan hakları olduğunu vurgulayan Aktürkoğlu, HIV ile yaşayanlara ve yüksek risk altındaki gruplara yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılmasının önemini vurguladı.

Aktürkoğlu konuşmasını “Ayrımcılığı önleyemezsek, hastalığın yayılmasını da önleyemeyiz” sözü ile tamamladı.

“Damgalanma korkusu ve ayırımcılık ülkemizde geçerliğini koruyor”

2009 yılında HIV/AIDS ile yaşayan kişilerin tedavisine yönelik birçok önemli gelişme kaydedildiğini belirten Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Volkan Korten; “Hala durumlarının farkında olmayan ve tedavi ihtiyacı olup, buna ulaşamayan milyonlarca insan mevcut. Damgalanma korkusu ve ayrımcılık dünyadaki birçok toplumda ve ülkemizde geçerliğini koruyor” dedi.

Epideminin henüz çok kötü etkilemediği ülkemizde HIV/AIDS’in yayılma hızını azaltacak önlemlere öncelik vermemiz gerektiğini vurgulayan Korten; “Bu vesile ile devletin çeşitli kurumları, sağlık hizmeti veren bizler ve HIV ile yaşayanlar ve yakınlarının ortak çabalarının bu savaşımda çok önemli bir rol oynadığını bir kez daha hatırlatarak tüm katkıda bulunan kuruluşlara gelecekteki çalışmalarında başarılar diliyorum” mesajını verdi.

Önyargı HIV’den çok daha tehlikeli bir virüstür

Pozitif Yaşam Derneği Başkanı Arzu R. Kaykı, “Bugüne kadar korku söylemleri HIV’in yayılımını engellemeye yetmedi. Bu söylemler HIV tanısı almış kişilerin hayatını gereksiz yere zorlaştırdı. Bugün karanlık, korkutucu görüntüler değil renkli kimliklerimizle HIV/AIDS’e dikkat çekmek, HIV/AIDS ile ilgili önyargıları bırakıp, gerçekleri konuşmak ve yaygınlaştırmak için bir aradayız” diyerek başladığı konuşmasına, şu sözlerle devam etti;

“28 yıl önce HIV tanımlandığı zaman hakkında çok az şey bilinmekteydi. Çok kısa bir zaman sonra bilimsel çevreler HIV’in sosyal ilişkilerle bulaşmadığını ispatladı. Öte yandan 1996 yılında çıkan Antiretroviral (virüsü baskılayan) ilaçlar ile HIV pozitif kişiler sağlıklı bir yaşam sürdürebilir hale geldi. 2008 yılında Amerika’da yapılan bir araştırma, HIV pozitif kişinin ortalama yaşam süresinin 69 yıl olduğunu açıkladı.”

Sayılar Dünyada Azalıyor, Türkiye’de Artıyor!

En önemli ve en zararlı önyargılardan birinin HIV/AIDS’in ülkemizin sorunu olmadığı düşüncesinin yaygın olduğunu belirten Kaykı; “Açıklanan yeni 2009 verilerine göre dünyanın pek çok yerinde vaka sayıları sabitleştirilmiş durumda. Ülkemizde yeni vaka sayıları günden güne artmakta.8 yılda 3 katına çıkmış olan bu sayılara rağmen maalesef HIV/AIDS gerek devletin sağlık politikaları içinde gerekse toplumun genelinde öncelik olarak görülmüyor” diyerek artan sayılara dikkat çekti.

Kaykı’ya göre bu artışın dağılımı ise şöyle:Dünya Sağlık Örgütü ve UNAIDS’in 2008 yılında yayınladıkları raporda dünyadaki tahmini 33 milyon HIV ile enfekte kişinin %50 kadarını kadınlar ve % 7 kadarını ise çocuklar oluşturmakta”


1 Aralık 2009 Salı

1 ARALIK DÜNYA AIDS GÜNÜ


1 ARALIK DÜNYA AIDS GÜNÜ

BASIN BÜLTENİ

Önyargılarınızdan kurtulmaya, HIV/AIDS ile yaşayan insanların karşılaştığı hak ihlallerine bir son vermeye var mısınız?


1 Aralık Dünya AIDS Günü etkinliğimizin program akışını öğrenmek için :

http://pozitifyasam.org/index.php?contentId=506

Sağlık hakkı, tedavi hakkı, eğitim hakkı, evlenme ve aile kurma hakkı, yaşama hakkı en temel insan hakkıdır. Oysa HIV/AIDS ile yaşayan insanlar bu temel insani haklardan mahrum kalıyor. Çünkü HIV ile yaşayanların tehlikeli, hastalıklı, günahkâr, öteki, uzaktaki insanlar olduğu düşünülüyor. Onları virüs değil, işte bu ayrımcılık ve önyargılar öldürüyor.

Gelin, hep birlikte bu önyargılardan kurtulalım!


HIV ile yaşayan kişilerin sosyal, psikolojik, tıbbi ve hukuksal yönden desteklemek amacıyla HIV ile yaşayan kişiler ve yakınları tarafından 2005 yılında kurulan Pozitif Yaşam Derneği 1 Aralık Dünya AIDS gününde toplumu önyargılarından kurtulmaya davet ediyor. Bu amaçla 1 Aralık 2009 Salı günü saat 11:00’de İstanbul-Tünel’de sivil toplum kuruluşlarının ve sanatçıların desteği ile “HIV/AIDS ile ilgili önyargılarınızdan kurtulun!” demek için sokağa çıkıyor.


Kurulduğu günden bu yana 500’e yakın HIV pozitifli kişi ve yakınına destek sağlayan Pozitif Yaşam Derneği, bu kişilere destek olurken karşılaştığı hak ihlallerinin önüne geçmenin en önemli yolunun insanların önyargılarından kurtulmaları olduğuna inanıyor.


Sağlık, tedavi, eğitim, çalışma, evlenme ve aile kurma kısacası yaşama hakkının HIV ile yaşayanlardan esirgendiğine dikkat çeken Pozitif Yaşam Derneği, bunun en temel nedeninin ise toplumda HIV ile yaşayanların tehlikeli, hastalıklı, günahkâr, öteki, uzaktaki insanlar olduğu önyargısı olduğunu belirtiyor. HIV pozitiflerin yaşantısını da virüsün değil, bu toplumsal etiketlerin ve önyargıların zorlaştırdığını önemle vurguluyor.



HIV ile yaşayanların en temel insan haklarından mahrum kalmalarını önlemek için de toplumu önyargılarından kurtulmaya davet ediyor. Bu amaçla bu yıl tüm dünya da “insan hakları” bağlamında ele alınan HIV/AIDS gününde, topluma “HIV/AIDS’e ve HIV ile yaşayanlara karşı kafanızdaki yanlış bilgi etiketlerinizi söküp atın, önyargı duvarlarınızdan kurtulmaya başlayın. Kulaklarınızı tıkayıp, arkanızı dönmeyin. Hiç gereği olmayan tepkiler ve savunmalar geliştirerek kimseye haksızlık etmeyin,” diye sesleniyor.


Pozitif Yaşam Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Arzu R. Kaykı: “Bu çağrımızı dikkate alacak herkesi, Derneğimizin, bizi destekleyen sivil toplum kuruluşları ve sanatçıların yanında yer alarak, HIV ile yaşayanların insan hakkı ihlallerinden kurtulması için toplumun önyargılarından kurtulması gerektiğini daha fazla kalabalığın, daha gür bir sesle duyurması için 1 Aralık 2009 Salı günü 11:00’de İstanbul-Tünel Geçidi’ne bekliyoruz. 1 Aralık Dünya AIDS günü kapsamında, 42 kurum ve kuruluşun katkılarıyla Türkiye’nin diğer kentlerinde de çeşitli etkinlikler düzenlenecek. Bu şekilde Türkiye çapında etkinliklerle bu çağrımızın daha çok kişiye ulaşmasını umuyoruz,” diye belirtiyor.