Lambdaistanbul Derneği’nin kapatılmama kararına ilişkin Yargıtay’ın gerekçeli kararı nihayet açıklandı. Açıklandı ama bir sürü yeni tartışma konusunu da beraberinde getirdi.
Masal gibi uzadıkça uzayan bu süreç, İstanbul’da örgütlenmeye ve hakkını aramaya çalışan lgbtt bireylerin dayanışma derneği Lambdaistanbul hakkında bundan uzun uzun zaman önce kapatılması için açılan ilk davayla başladı. Kapatıldı, kapatılmadı derken tam bir muammaya dönüşen bu davaların kararları da mistik efsaneler şeklinde dilden dile yayıldı. LGBTT kimselerin sadece büyük şehirlerin karanlık arka sokaklarında geceleri ortaya çıkıp zavallı Türk ailesinin ahlakını bozduğundan tutunda yine bu LGBTT kimselerin aslında oldukça küçük bir azınlık olmasına karşın eğer örgütlenmelerine izin verilirse azınlığın çoğunluğa tahakkümü sonucu çocukların ve gençlerin özgürlüklerini ellerinden şekerlerini alır gibi çalacağına kadar bir sürü efsane…
İstanbul senin Ankara benim dava dava gezen lgbtt aktivistleri de her gün eskisine bir yenisi eklenen efsaneler arasında gel git yaşadı. Artık en son Ankara’da Yargıtay’da dava görülüp de reddedilince yani derneğimiz kapatılmayınca derin bir nefes aldık ve tüm bu şehir efsanelerinin gerçek olmadığı sonunda anlaşıldı dedik ama erken konuşmuşuz. Meğerse Yargıtay gizemli büyücü Merlin’e danışmış ve birkaç efsane daha duymuş. Bunları da gerekçeli karara yazıvermiş. Halbuki biz, bilim insanlarının raporlarını sunmuştuk her seferinde ve akademisyenler bunu bunu diyor demiştik. Görülüyor ki kar etmemiş çok fazla ve bilim insanları bazı noktaları eksik bırakmış olacak ki efsanelere yeniden ihtiyaç duyulmuş. Ortada o kadar uzman raporu olunca birazcık da olsa etkilenilmiş tabiki. “Cinsel kimlik veya cinsel yönelim kişilerin kendi istemleri ile seçtikleri bir olgu olmayıp, doğuştan ve yetiştiriliş tarzından kaynaklanan ve kişilerin istemeyerek karsı karsıya kaldığı bir olgudur. Bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de LGBTT sözcükleri ile tanımlanan farklı cinsel yönelime sahip kişilerin varlığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Kişilerin kendi istemi dışında gerçeklesen böyle bir cinsel yönelime sahip olması ya da bu gibi kişileri tanımlayan sözcüklerin kullanılması ahlaksızlık olarak nitelendirilmeyeceği gibi, kanunlarımızda da yasaklanmamıştır. Hal böyle olunca derneğin adında ve tüzüğünde LGBTT sözcüklerinin kullanılmış olmasının hukuka ve ahlaka aykırılığından söz edilemez.” İlk okunduğunda oldukça iyi ve doğru gerekçelendirilmiş gibi gözükse de aslında önemli bir ayrıntı barındırıyor. 3 sayfalık tüm karar metninin belki de en iyi paragrafı olmasına karşın “yetiştiriliş tarzından kaynaklanan” ve “Kişilerin kendi istemi dışında gerçekleşen böyle bir cinsel yönelime sahip olması…” ifadeleri “ne yapsınlar, böyle olmaları ellerinde değil” gibi ikincileştirici, küçültücü bu vurguya sahip. Yine de dediğim gibi tüm kararın en iyi kısmı bu. Okudukça keşke tüm karar bundan ibaret olsaymış diyor insan.
Kararın az önce bahsettiğim sanki bilimsel bir gerçeklikten bahsediliyormuş gibi olan en vahim kısmı ise şöyle; “Toplum genelinde ahlaksızlık olarak nitelenen olgu LGBTT olma ve bu sözcüklerin kullanılması değil, bu kişilerin yaşam tarzı ile diğer kişilerin LGBTT ye teşvik edici davranışlara yönlendirilmesidir.” Yani özetle size verilen isim ya da kendinizi tanımlamakta kullandığınız isimler yani LGBTT kelimeleri ahlaksızlık değil ama sakın paçayı kurtardım sanmayın ahlaksız olan sizsiniz, sizin yaşam tarzınız denmiş ve bunu “teşvik” ediyorsunuz gibi mistik bir efsane de ileri sürülmüş. Acaba bu karara imza atanlar Objektif programıyla ilgili kaleme aldığım “Yaygınlaştırıyoruz, var mı diyeceğin!” adlı yazımın başlığını okuyup bu hisse kapılmış olabilir mi? Halbuki yazımın tamamını okusalardı, bu iddianın ne kadar asılsız bir fantezi olduğunu, bu yaklaşımlarında ayrımcılık olacağından ilerleyen kısımlarda belirtmiştim. İşin şakası bir yana da durumun vahamiyeti tüyler ürpertici…
Raporun ilerleyen bir kısmında da bu efsaneye gönderme yaparak; "Davalı derneğin ileride tüzüğüne aykırı olarak LGBTT yi özendirme, teşvik ve bu cinsel yönelimlerin yaygınlaştırması yönünde faaliyetlerde bulunması halinde az yukarıda açıklanan 30. ve 31. maddesi hükümlerinin uygulanabileceği ve feshinin istenebileceği kuşkusuzdur." ifadesi yer alıyor. Kuşkusuzdur ve nokta. Evet, başımıza her daim bela olan “genel ahlak”tan sonra yeni bir uğraş daha: “teşvik”
Neyi, nasıl teşvik edebiliriz gibi bir tartışmaya girmenin anlamı bile yok ama lgbtt olmayı teşvik ettiğimi nasıl iddia edecekler onu merak ediyorum. Neler “teşvik” sayılır, neler sayılmaz? Kendini tanımlamakta zorlanan bir bireye cinsel yönelimlerin ve cinsiyet kimliklerinin neler olduğunu ve kendisini tanımlamakta rahat hissetmesi gerektiğini söylediğimde ve kişi örneğin bu konuşmanın ardından “eşcinsel” olduğunu kabullendiğinde bu kişiyi “teşvik” mi etmiş olacağım. Televizyonda hakkımı aramak için konuştuğumda, sokakta eylem yaptığımda v.b birilerini “teşvik” mi ediyor olacağım? LGBTT dernekleri bilgilendirici seminerler düzenlediğinde, çağırıcı olduğunda “teşvik” mi ediyor olacaklar? Bu nedenler gerekçe gösterilip derneklerimizin kapatılması “kuşkusuz” mümkün mü olacak peki?
21.yy’da bu ülkedeki tüm kurum ve kuruluşlar artık masallarla, efsanelerle vakit geçirmemelidir. Asılsız efsaneler üretmek ve bunları karar haline getirmek hukukun bir görevi olamaz. Bilimsellik, bilimsel olan her zaman referans olmalıdır. Tüm kurum ve kuruluşlar bilimsel, özgürlükçü ve demokratik davranmalı, bu yönde kararlar almalıdır. Teşvik ettin, yaygınlaştırdın, baktın, gördün, okudun diye insanlarla uğraşmak yerine ayrımcılık yaptın, şiddet uyguladın, işkence yaptın ve suç işledin demek her zaman asli bir görev olmalıdır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder