Ozan Gezmiş-Eskişehir
Yeni bir yıla, 2009’a çok fazla umutla girmiyordum itiraf ediyorum ama yılın bu son gecesinde sevdiklerimle birlikte eğlenerek tüm yılın verdiği yorgunluğu birazcıkta olsa üzerimden atmaktı tek amacım. Sıkıntılarımı bir an olsun unutmaktı tek istediğim, sadece unutmak…
Tam saatler 12’yi gösterdiğinde arkadaşlarımla birlikte gittiğim barda şimdilik bir tacize uğramadan eğlenebilmiş ve biraz da olsa huzurla yeni bir seneye girmiş olmaktan ötürü mutluydum, mutluyduk. Daha bir hafta önce yanımızda transeksüel arkadaşlarımızla hiçbir yere alınmadığımızı anımsadım ama bu gece yılbaşıydı dertleri anımsamak yerine her şeyi bu gece unutmayı diledim… Ama olmadı, unutkanlık bizlere göre bir şey değildi çünkü. Ne kadar unutmak istersen iste mümkün olmuyor. Ensende ağır bir nefes; nefret ve şiddet seni her yerde takip ediyor…
Başta her şey güzeldi, oldukça kalabalık olan Eskişehir’de ki “Only” adlı barda insanlar diledikleri şekilde dans ediyor, eğleniyordu. Pardon, pardon tüm insanlar değil! Heteroseksüel çiftler istedikleri gibi eğleniyordu sadece. Örneğin kadın kadına gelmiş çiftlerin etrafı yığınla erkek ordusuyla kuşatılmıştı. “Kurtarıcı” ihtiyacı var mı diyerek gerçekleştirilen “meşru” taciz gösterileri bir çeşit dans gibiydi o barda ki çoğu erkek için. Erkek erkeğe eğlenmek ise yaklaşan tehlikenin en bariz göstergesiydi. Kadın çiftlerle aşırı ilgilenmekten sanırım, ilk başlarda kutsal erkeklik erkek çiftlere saldırıya henüz geçmemişti.
Mekanın kapanmasına yarım saat kadar kala bir el kolumu oldukça sert bir şekilde tuttu ve oldukça yüksek bir sesle “Montun nerede senin?” diye haykırdı. Pardon ne montu, ne oluyor dememe kalmadı ki bu erkek gücü montumu alıp, dışarı çıkmamı emretti. Kimi, nereye çıkarıyorsun, ne yaptığını sanıyorsun demem üzerine ise uzun siyah montlu, takım elbiseli kapı güvenliği erkekler birden etrafımı sardı. Kolumu bu sefer daha sert kavramışlardı. Dışarı çıkmam hep bir ağızdan tekrar haykırıldı. Kardeşim ve arkadaşlarımla birlikte geldiğim eğlenceden mekanın kapanmasına yarım saat kala göz göre göre atılıyordum. Ben bunu yapamayacaklarını üstüne basa basa belirttiğim sırada erkek şiddeti apaçık kendini gösterdi ve bir arbede çıkması an meselesiydi. Sakin davranmanın yerinde olacağı inancıyla arkadaşlarımla beraber mekanı kendimiz terk edelim dedik ve güvenlik görevlilerinden oluşan bir etten duvarın arasından bir sürü sözlü tacizle mekanı terk ettik…
Aslında ne olmuştu, mesele neydi? Mesele benim bir erkek olarak(ya da toplumsal erkek görünümüyle) başka bir erkekle dans etmem, eğlenmemdi. Heteroseksüel çiftlerin her türlü şekilde yakınlaştığı sözde özgür eğlencenin olduğu bir mekanda anlaşılan bazılarının erkekliği tehlike altına girmişti… Kolumda şuan var olan morluk, erkekliğini sözde korumaya çalışan o garsonun ve kapı güvenliği görevlilerinin zavallılığının bir kanıtı değil mi aslında.
Peki, kim bu garson ve bu nefreti bir anlık mı? Hayır! Daha sonradan öğrendiğim gerçek oldukça korkunç. Aynı garson bir süre önce ev arkadaşını eşcinsel olduğundan şüphelendiği için hastanelik edinceye kadar dövmüş ama şikayetçi olan olmamış. Sık sık yaşanılan hastane raporu alınacak kadar şiddet durumu ama şikayetçi olun(a)mayan bir vaka…
Yeni bir yılın başlangıcında bile nefreti, şiddeti unutmak bizler için mümkün olmadı. Biz ne kadar tek taraflı unutmak istesek de, bunlar bir daha yaşanmasın desek de bu pembe gözlüklerimizin arkasından dünyayı selamlamaktan öte bir anlam ifade etmiyor çünkü nefreti üretenler ve uygulayanlar hep çok ısrarcı. Bu nedenle bize her daim mücadele düşüyor, her zaman olduğu gibi yeni bir yılda da…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder